Yazar "Safi, İsmail" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adalet ve siyaset ilişkisi üzerine(2018) Safi, İsmailÖz:Adalet, tarih boyunca değerli bulunulan, kutsanan ve bir ideal olarak ulaşılmaya çalışılan önemli bir kavram olmuştur. Bu idealin gerçekleşebilmesi için de siyasetle birlikte düşünülmüş, adaletin toplumda yerleşebilmesi için de ahlaktan ve uygulamalı ahlak olarak görülen siyasetten istifade edilmeye çalışılmıştır. Hemen hemen her filozofun kafa yorduğu, teori ürettiği adalet hakkında görüş birliğinin olduğunu söylemek güçtür. Modern zamanlarda ortaya çıkan ideolojiler de nihai amaç olarak adaletin toplumda tesisini amaçlamışlardır. Bu ideolojiler içerisinde sadece muhafazakârlık, adil bir devleti önemsemekle birlikte, adaleti gerçekleştirmek için ortaya atılan teori ve ideolojilere soğuk bakmaktadır. Onlar için her insanın içerisinde zaten bu ilkeyi taşıması gerekir. Adalet tarih boyunca bu kadar önemsenmesine rağmen, günümüzde pozitivizm ve postmodernizm gibi akımlar, adaletin metafizik ve sübjektif bir değer olduğunu iddia ederek, bu kavramın yasalarda ve toplumsal düzende egemen olmasına karşı çıkmaktadırlar. Bununla birlikte adalet, insanlık tarihi boyunca önemli bir kavram olma özelliğini hala korumaktadır.Öğe Cumhuriyet döneminde kahvehanelerin mekânsal işlevselliği ve siyasal figür olarak kahvehaneler(2018) Safi, İsmailAraştırmanın amacı Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir miras olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan kamusal alandaki kahvehanelerin siyasi ortamın şekline göre değişimlere uğraması ve güncele adapte olup olmadığıdır. Türk siyasi hayatında kırılmaların yaşandığı yıllarda kahvehaneler kamusal alanda siyasetin en çok etkisinde kalan yer olmuştur. İktidarın politikalarını benimsetmeye çalıştığı, partilerin propagandalarını yaptığı ve siyasetteki kutuplaşmaların vücut bulduğu alan olmuştur. Siyasi otoritenin her zaman için etki alanı içinde tutmayı arzuladığı bu mekânlar toplum tarafından sık uğrak yerleri olmuştur. Kahvehaneler sadece siyasetin konusu olmamış, aynı zamanda dönemin kültür hayatının da etkin bir parçası olmuştur. Siyaset ve kültürel hayatla bu kadar iç içe geçmesi sonucu, kahvehaneler Türkiye’ye özgü bir yapı hali gelmiştir. Özellikle 40’lı ve 50’li yıllarda üniversite çevresindeki kahvehaneler, dönemin aydınlarının buluşma noktası haline gelmiş ve kültürel yaşamda kültürel üretim mekânı haline gelmiştir. Bu çalışmada, kahvehanelerin sosyal kaynaşma aracı olmasının yanı sıra, dönemin siyasi yapısına göre farklılık gösterdiği ve dönemin siyasal ruhunu diğer kamusal alanlara göre daha çok barındırdığı sonucuna varılmıştır. Özellikle Türk siyasi tarihinde sol-sağ çatışmalarının yaşandığı yıllarda kahvehanelerin mekânsal değişiminin siyasi etkileri ve sonuçları ortaya çıkmıştır. 70’lı yıllardan itibaren giderek siyasi çatışmanın içinde yer kalan kahvehanelerin, 80 darbesi sonrasındaki ekonomik yapının değişimine ayak uydurması gözlemlenmiştir. Ekonomik değişimlerin sonucu olarak, kahvehaneler giderek depolitize olmuştur. Liberal ekonomi politikalarının da etkisiyle birlikte, artık kahvehanelerin yerlerini kafe/kafeteryalar almıştır.Öğe II. Meşrutiyet döneminde siyasal iktidarın toplumsal muhalefete bakış açısı: Hasan Fehmi Bey Suikastı ve muhalefetin tasfiyesi(DergiPark, 2018) Safi, İsmailOsmanlı Devleti’nde modernleşme sürecinin başlamasında etkili olan önemli kesim basın mensupları olmuştur. Yeni Osmanlı düşünürleri demokratik sistemlerin temel yapıtaşlarını basın aracılığı ile ilk kuranlar olmuşlardır. Basın mensupları böylece siyasal sistemin işleyişinde, siyasal iktidar üzerinde denetleme görevini üstlenmek gibi bir görev edinmişlerdir. Bu bir demokratik gelenek haline gelmiş ve hep devam ettirilmek istenmiş; fakat siyasal iktidarlar tarafında bu durum pek de hoş karşılanmamıştır. Siyasal iktidarı elinde bulunduranlar, istikrarı sağlamak bağlamında, sadece basın mensuplarını değil kendilerine karşı açık muhalif tavır sergileyen bütün kesimleri hedef almışlar, öncelikli yasal yollardan sindirip yok etmeye, daha sonra da yasal olmayan yol ve yöntemlerle (komitacı eylemlerle) bu kesimleri sindirmişler ya da yok etmişlerdir. Siyasal iktidarın basın mensuplarına karşı uyguladığı illegal tasfiye sürecinin, başka bir ifadeyle komitacı eylemlerinin başlangıcı, II. Meşrutiyetin hemen sonrasında gerçekleşen Hasan Fehmi Bey suikastıdır. Hasan Fehmi Bey, ??. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte muhalif yazarlar kitlesinden olan ve dönemin siyasal iktidarına ağır eleştirilerde bulunan bir gazetecidir. Suikastı önemli kılan ise Meşrutiyet döneminde öldürülen ilk gazeteci olması, katillerinin bulunamaması ve bu suikastın dönemin en büyük kanlı ayaklanmalarından biri olan 31 Mart Vakıası’nı tetikleyen neden olmasıdır. Ayrıca öldürülmesi muhalefetin sindirilmesine yönelik büyük bir gösterge olması nedeniyle de çalışmanın konusu olmuştur. Çünkü basın, özgürlük ile demokrasinin teminatı ve kamuoyunun sesidir. Çalışmanın amacı ??. Meşrutiyetin beklentisini, dönemin iktidar muhalefet ilişkileri yönünden yarattığı koşulu ve bu dönemde muhalefetin tasfiyesinin varlığını ortaya koymaktır. Özellikle suikastı aydınlatmaya ilişkin kaynakların var olmaması çalışmanın kısıtıdır.Öğe İngiliz yazılı basınına göre Bab-ı Ali baskını ve uluslararası sonuçları(2019) Çınarlı, Özgür; Safi, İsmailÖz:23 Ocak 1913 tarihinde, İttihat ve Terakki Partisi, iktidardaki Kamil Paşa Hükümetine karşı bir darbe yaparak iktidarı ele geçirmiştir. Bu darbe tarihe Bab-ı Ali Baskını olarak geçmiştir. Darbenin nedeni 1. Balkan Savaşında Osmanlı Devletinin uğradığı yenilgi sonucunda, Büyük Güçlerin Osmanlı Devletine Ege’deki adaların ve eski başkentlerden biri olan Edirne şehrinin teslim edilmesi yönündeki Notasına Kamil Paşa Hükümetinin olumlu yanıt vermek üzere oluşudur.İttihat ve Terakki’nin amacı ise eldeki tüm olanakları kullanarak bu bölgelerin elde tutulmasıdır. Ancak bu amacı gerçekleştirebilmesi mümkün olmamıştır. Enver Paşa öncülüğünde gerçekleşen ve Türk siyasi hayatında önemli bir kırılma noktası olan Bab-ı Ali Baskını önemli bir yer teşkil eder. Demokrasi tarihimizdeki ilk darbelerden biri olarak niteleyebileceğimiz bıu olayla birlikte İttihat ve Terakki’nin tek başına yönetimi ele geçirmesi sonucu ortaya çıkar. Bu çalışmada Bab-ı Ali Baskını, İngiliz yazılı basın kaynaklarına dayanarak, süreç ve sonuçlarıyla incelenirken, Ege’deki adaların ve Edirne’nin elde tutulması konusunda başarılı olunamaması, iç ve dış nedenleriyle ele alınmaktadır.Öğe İslam işbirliği teşkilatı (İİT) ve medya yapılanmaları(2018) Şahin, Muzaffer; Avşar, Zakir; Safi, İsmailİslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) medya alanında bazı kurumsal yapılanmalara giderek üye ülkelerdeki medya yayınlarının düzenlenmesi, yasal altyapıların oluşturulması, gazetecilerin bir araya gelmesi ve özgün etik kuralların belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmaktadır. İİT’nin medya alanında yürüttüğü çalışmalar İslam ülkelerine ve İslamiyete yönelik negatif algı oluşturulması ve emperyal medya müdahalelerine karşı ortak kalkan olarak düşünülmektedir. Bu çabalar aynı zamanda İslamofobi ile mücadelede güçbirliği zemini oluşturmaktadır. İİT’nin medya alanında örgütlenme çalışmalarından başarılı sonuç alabilmek için İslam ülkeleri arasındaki çatışmaların, antagonizmanın azaltılması başlı başına önem taşımaktadır. Bu makalede öncelikle İslam ve iletişim konusu literatür taraması yapılarak incelenmiş, ardından İİT çatısı altındaki medya yapılanmaları, geleneksel ve yeni medyaya yönelik çalışmalar ele alınmış ve tartışılmıştır. İİT’nin ambleminden ve kültürel içeriklerinden ilhamla McLuhan’ın küresel köy kavramına alternatif İslami küresel köy kavramı ortaya atılabilir mi sorusu da çalışma kapsamında değerlendirilmiştir.Öğe İslamofobinin tarihsel kökenleri ve nedenleri üzerine düşünceler(2019) Safi, İsmailİslam dinine ve Müslümanlara karşı bir akım haline gelen ve “İslam korkusu” olarak tanımlanan İslamofobi, bugün küresel düzeyde dünyayı tehdit eden bir hastalık haline gelmiştir. İslamofobi, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batılı ülkelerin iç ve dış politikalarında kullanılan ayrımcılık, ötekileştirme yöntemi olarak uluslararası alanda kullanılmaktadır. Tek tip bir İslamofobiden bahsetmek mümkün değildir. Hindistan’da, Tayland’da, Çin’de, Kıta Avrupası’nda, Amerika Birleşik Devletleri’nde İslamofobi uygulamaları görülmektedir. Nedenler farklı olsa da ortak nokta İslam korkusu-İslam düşmanlığıdır ve her geçen gün batı demokrasilerinde İslamofobi artmaktadır. İslamofobi 11 Eylül 2001 saldırıları ile artmış ve Batılı devletlerin dış politikalarının merkezine oturmuştur. Bu tarihten sonra Batılı ülkelerde Müslümanlar, o ülkenin kendi vatandaşları dahi olsa ayrımcılığa uğramışlardır. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Batı dünyasında Müslüman göçmenler ve mültecileri hedef alınmış, dışlanmış ve ötekileştirilmiştir. İslamofobi odaklı Batı siyasetinin sonucunda Avrupa’da hoşgörüsüz, ırkçı, milliyetçi sağ partiler ortaya çıkmış ve güçlenmişlerdir. Bu durum böyle devam ederse dünya barışı tehlikeye girecek ve Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezi haklı çıkacaktır. Son yıllarda iyice artan İslamofobinin sebep olduğu aşırı sağ ve ırkçı hareketler dünya genelinde hızla güç kazanmaktadır. Bu çalışma, dünya barışını tehdit eden İslamofobinin tarihsel ve siyasal kökenlerini inceleyerek, İslamofobinin nedenlerini tespit etmek; ayrıca İslamofobiyle mücadelede ne tür yöntemlerin kullanılması gerektiğinin tespitini yapmayı amaçlamaktadır.Öğe JOHN STUART MILL’İN SİYASET FELSEFESİNDE DEMOKRASİ(2018) Safi, İsmailÖzgürlük, mutluluk ve demokrasi Mill’i bir siyaset felsefecisi olarakdeğerlendirirken üzerinde durulması gereken anahtar kavramlardır. Mill, geleceğin enbüyük sorunu olarak gördüğü özgürlüğü düşünce özgürlüğü, eylem özgürlüğü ve bir arayagelme özgürlüğü olmak üzere üç aşamada değerlendirmektedir. Düşünce özgürlüğü içinhiçbir sınır koymayan Mill’e göre hiçbir düşünce susturulmamalıdır; zira her düşüncepotansiyel olarak bir hakikat barındırmaktadır. Bireylerin her türlü eylem ve bir araya gelmeözgürlükleri ise başkalarının refah ve huzuruna zarar verilmediği sürece bakidir. Millyaşamın amacını mutluluk olarak görürken, mutluluğu birbiri ardına yaşanan hazlarşeklinde tanımlamaktan kaçınmaktadır. Onun ima ettiği mutluluk yalnızca bireyin kendimutluluğu değil, eylemle ilgili olan herkesin mutluluğudur. Mill’e göre bir toplumun nasılyönetileceği o toplumun karakteri ile doğrudan ilintilidir. Dolayısıyla Mill ideal bir yönetimşekli iddiasından ziyade toplumun yapısıyla uyumlu bir yönetim şeklinin aranmasıtaraftarıdır. Mill’in siyaset felsefesinde toplumun tüm zorunlu ihtiyaçlarını bütünüylekarşılayacak tek yönetim tüm halkın katıldığı yönetimdir. Toplumun gelişim düzeyi ne kadaryüksekse demokratik yönetimin o toplum için uygunluğu da o derece yüksek olacaktır. Milldemokrasinin çoğunluğun tiranlığına dönüşmesinin engellenmesi gerektiğini savunurkendoğru ve yanlış demokrasi arasında ayrım yapmaktadır. Eşit oy hakkı Mill’e göre yanlış birdemokrasi uygulamasıdır. Onun doğru demokrasisinde çoğunluk değil nitelik öncelenmekteve bu yolla sistemin topluma ahlâkî ve entelektüel açıdan faydalı olması hedeflenmektedir.Öğe John Stuart Mill’in siyaset felsefesinde demokrasi(2018) Safi, İsmailÖzgürlük, mutluluk ve demokrasi Mill’i bir siyaset felsefecisi olarak değerlendirirken üzerinde durulması gereken anahtar kavramlardır. Mill, geleceğin en büyük sorunu olarak gördüğü özgürlüğü düşünce özgürlüğü, eylem özgürlüğü ve bir araya gelme özgürlüğü olmak üzere üç aşamada değerlendirmektedir. Düşünce özgürlüğü için hiçbir sınır koymayan Mill’e göre hiçbir düşünce susturulmamalıdır; zira her düşünce potansiyel olarak bir hakikat barındırmaktadır. Bireylerin her türlü eylem ve bir araya gelme özgürlükleri ise başkalarının refah ve huzuruna zarar verilmediği sürece bakidir. Mill yaşamın amacını mutluluk olarak görürken, mutluluğu birbiri ardına yaşanan hazlar şeklinde tanımlamaktan kaçınmaktadır. Onun ima ettiği mutluluk yalnızca bireyin kendi mutluluğu değil, eylemle ilgili olan herkesin mutluluğudur. Mill’e göre bir toplumun nasıl yönetileceği o toplumun karakteri ile doğrudan ilintilidir. Dolayısıyla Mill ideal bir yönetim şekli iddiasından ziyade toplumun yapısıyla uyumlu bir yönetim şeklinin aranması taraftarıdır. Mill’in siyaset felsefesinde toplumun tüm zorunlu ihtiyaçlarını bütünüyle karşılayacak tek yönetim tüm halkın katıldığı yönetimdir. Toplumun gelişim düzeyi ne kadar yüksekse demokratik yönetimin o toplum için uygunluğu da o derece yüksek olacaktır. Mill demokrasinin çoğunluğun tiranlığına dönüşmesinin engellenmesi gerektiğini savunurken doğru ve yanlış demokrasi arasında ayrım yapmaktadır. Eşit oy hakkı Mill’e göre yanlış bir demokrasi uygulamasıdır. Onun doğru demokrasisinde çoğunluk değil nitelik öncelenmekte ve bu yolla sistemin topluma ahlâkî ve entelektüel açıdan faydalı olması hedeflenmektedir.Öğe Neo-liberalizmin öncüsü hayek’in toplumsal ve siyasal kuramı(2018) Safi, İsmail20. yirminci yüzyılda piyasa ekonomisi ve devletçi ekonomi sisteminin yanına üçüncü bir sistem olan refah devleti gündeme gelmiştir. Şöyle ki, 1929 dünya ekonomik buhranı sonrasında devletin ekonomide varlığının gerekliliği tekrar gündeme gelmiş ve Keynes, devletin ekonomiye müdahalelerinin formülünü ortaya koymuştur. Keynesle birlikte devlet ekonomik politikaları yönlendiren, sosyal açıdan toplumu finanse eden bir “Refah Devleti”ne dönüşmüştür. Fakat, 1973 petrol krizi sonrası yaşanan olumsuzluklar, Keynesgil politikalara olan inancı sarsmış ve yerini Hayek’in önderliğindeki neo-liberal politikalara bırakmak zorunda kalmıştır. 1970’li yılların sonuna doğru dünya çapında yaşanan liberal dönüşüm sürecinde neo-liberalizm ve onun sınırlı devlet anlayışının hakimiyeti görülmüştür. Bu süreçte neo-liberalizmin kabul görmesinde etkili olan okul Neo-Avusturya Okulu ve bu okulun kurucusu Friedrich August von Hayek olmuştur. Bu çalışma, liberal gelenekteki sosyal liberalizm ve refah devleti doğrultusundaki 20.yüzyılda kendini gösteren “sapma”ya karşı klasik liberal tezlerin yeniden canlanışını ifade eden neo-liberalizmi ve neo-liberalizmin önemli kuramcısı olan Friedrich August von Hayek’in neo-liberalizm hakkındaki görüşlerini, başka bir ifadeyle Hayek’in toplumsal ve siyasal görüşlerini konu edinmiştir. Bu çerçeveden bakıldığında, bu çalışmada Hayek’in siyasal ve toplumsal kuramı referans alınarak dolaylı yoldan neo-liberalizmin siyaset ve toplum üzerine görüşleri incelenecektir.Öğe Parliamentarism from ottoman empire to the present and interventions to the parliamentary regime - an analysis on military memorandum, military coup and military coup initiatives(Ege Univ, Fac Economics & Admin Sciences, 2019) Safi, İsmailAlthough Ottoman Empire passed to the parliamentary regime with the First Constitutional Era, this process was short-lived. After more than 30 years of oppression in 1908, the transition to the parliamentary regime was ensured. The idea of Westernism gained importance in social and political life with the Second Constitutional Era, and it has become the central point of politics in Ottoman Empire. Thus, the process of renewal and westernization was carried out in society and in political institutions. The change in the administration has been visible in the bureaucracy and every fragment of society, and it constituted the beginning of a chain of events that affects deeply Turkish political life. Following the collapse Ottoman Empire and the Independence War, Republic of Turkey was established and inherited the political and social policies of the Second Constitutional Era as a legacy and continued the parliamentary tradition. However, the functioning of parliamentarism, which has continued until today, in Ottoman Empire has been left to itself, and it has been interrupted or attempted to be interrupted by the army many times. In the end, the military intervention in the Turkish political life, the attempts to take politics under guardianship and its attempts in that sense have been transmitted as legacy of Ottoman Empire and becomes constant. In this study, the interventions to the functioning of the parliamentary regime from Ottoman Empire to the present have been discussed and an analysis has been carried out to address the causes and the consequences of this phenomena.Öğe Siyasal partizanlığın bir göstergesi olarak seçim hileleri ve Türkiye’deki bazı uygulamaları(DergiPark, 2021) Safi, İsmail; Kurşuncu, TalipÇağdaş demokrasilerde adil ve eşit koşullarda gerçekleşen seçimlerde ortaya çıkan iktidarın muhalefete, muhaliflerin fikirlerine ve farklı yaklaşımlara çoğulculuk ve çok renklilik bağlamında tahammül göstermesi beklenmektedir. İktidarın beklenen tahammülü göstermemesi sonucunda ortaya siyasal partizanlık çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı siyasal partizanlığı, bir siyasal partizanlık türü ve seçim patolojisi olan gerrymanderingi ve gerrymanderingin Türkiye’deki örneklerini ortaya koymaktır. Siyasal Partizanlığın ve gerrymanderingin birbirleri ilişkilendirilerek ele alındığı bu çalışmada öncelikle siyasal partizanlık kavramı açıklanmış, daha sonra ise gerrymandering kavramı, tarihi ve türleri ele alınmıştır. Son olarak ise Türkiye’de görülen gerrymandering uygulamaları bölgesel seçim istatistikleri ışığında değerlendirilmiştir. Değerlendirmeler sonucunda bir siyasal partizanlık türü olan gerrymanderingin Türkiye’deki uygulamalarının bir kısmının amaçlanan sonuca ulaştığı gözlemlenmişken bir kısmının amaçlanan sonucu vermediği görülmüştür. Gerrymanderingi bir siyasal partizanlık ya da seçim patolojisi olarak etkisizleştirmek için ise iki yol sunulmuştur. Birincisi siyasal aktörlerin kendi aralarında uzlaşma yolunu seçmeleridir. Diğeri ise anayasada bu durumla alakalı düzenlemeler yapılmasıdır. Böylece iktidar partisi ile farklı görüşler arasında iletişim ve uzlaşma yolu daha işler hale gelecektir.Öğe Strategic principles of recognition of Turkish republic of northern Cyprus by Turkic republics(Ahmet Yesevi University, 2018) Tamçelik, S.; Safi, İsmailThis research is based on legal and strategic principles of Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) by Turkic Republics. The purpose of the research is analyzing problems, solution proposals and the principles about these subjects in the case of the recognition of TRNC by Turkic Republics. The recognition of the states has been depicted in a several ways in international law. According to the depictions, recognition is a legal process where a state or more than one state unilaterally declare the constitution of the government with the all results of concerned union, certify this state and sustain all the legal relations with the concerned state due to this situation. Nowadays, the recognition of TRNC is debated issue from the different aspects. The recognition of TRNC by Turkic Republics will be concentrated on whether existence or not of declaratory or decocker impact of the recognition, imperativeness of the recognition process, whether signing or not of the special treaty or unilateral legal process and on the subject of stipulation of the recognition to the term. © 2018, Ahmet Yesevi University. All rights reserved.