Adalet Programı Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Rights regulated in the European convention on human rights and “right to respect for private and family life”(DergiPark, 2021) Çınar, Mehmet FatihBireyleri, dolayısıyla toplumları refah ve barış içinde birlikte yaşama idealine taşıyacak kuralların insan hakları hukukundan kaynağını aldığı anlaşıldıktan sonra, uluslararası toplum bu kuralların belirlenmesi, tanıtılması, uygulanması ve takibi aşamalarına geçmiştir. Avrupa Konseyi ülkeleri tarafından kabul edilen İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme (AİHS) ve Sözleşme ile kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bu ideale ulaşma yönünde üstün bir başarı sergilemiştir. İncelemenin ilk bölümünde, insan hakları olgusunun terim karşılığı üzerinde durulduktan sonra temel hak ve özgürlükler konsepti altında pozitif hukukta yer alması süreciyle ilgili kısa bilgi sunulmaktadır. Avrupa Konseyi çerçevesinde oluşturulan temel hak ve özgürlükleri koruma sisteminin temelini AİHS oluşturmakla birlikte bu sözleşmeye zaman içinde onaltı protokol eklemlenmiştir. Bu eklemeler sebebiyle Sözleşme ve Ek Protokoller ile belirlenen haklara tek kaynaktan erişme güçlüğü vardır. Bu güçlüğü giderme gayesiyle çalışmanın ikinci bölümünde AİHS’nin kapsamına giren tüm haklar birincil kaynaklarıyla derlenerek sunulmuştur. Müteakiben, Sözleşme’nin ve Mahkemenin kararlarının iç hukukumuzdaki etkileri ve insan haklarının nicelik ve nitelik olarak genişleyen özelliği üzerinde durulmuştur. Çalışmanın odak konusunu AİHS madde (md.) 8 ‘Özel ve Aile Hayatına Saygı’ ilkesi oluşturmaktadır. Bu hakkın kaplamının, yani içeriğinin ve şümulünün daha iyi anlaşılabilmesi için geçmişten günümüze maddenin AİHM tarafından yorumlanış şekli ve güncel kararları sunulmuştur. İncelemenin sonuç bölümünde genel değerlendirmeyle birlikte insan haklarının korunmasında kilit rol oynayan yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı kadar önemli olan AİHM kararlarının uygulanmasının önemi bağlamında, ‘yargının etkinliği’ olgusuna vurgu yapılmaktadır.Öğe Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinden anayasal demokrasi idealinin yansımaları(DergiPark, 2018) Çınar, Mehmet FatihTürkiye Cumhuriyeti’nin “Kurucu İktidarı” Osmanlı Devlet ve toplum yapısını çağdaş/modern bir devlet ve toplum yapısına dönüştürürken çeşitli hukuki süreçler yürütmüştür. Kurucu iradenin ve özellikle Atatürk’ün hedeflediği anayasal düzen, ortaya koyulan hukuki belgelerin incelenmesi suretiyle en iyi ve doğru şekilde anlaşılabilir. Bu gerçekten yola çıkarak ele alınan, 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, 1924 Anayasası ve ulusal ya da uluslararası normatif düzenlemeler yapan hukuki belgeler, yapılan temel değişikliklerin demokrasi ideali ile örtüştüğünü göstermektedir. Milli egemenlik, demokrasi, insan haklarına saygı, temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvencelere bağlanması, kuvvetler ayrılığı, kadın erkek eşitliği, uluslararası toplum ile barış içinde yaşama kararlılığı gibi evrensel değerler tarihsel süreç içinde yeni kurulan devletin pozitif hukukunda yerlerini almıştır. TBMM’nin kuruluşundan Atatürk’ün ölümüne kadar üzerinde çalışma yapılan sürecin totaliter devletler ve diktatöryal liderler çağı olduğu göze çarpmaktadır. Buna karşın, kurucu iktidarın hem devlet hem de toplum yapılanmasında, çağdaş anayasal demokrasi idealine uyumlu hukuki düzenlemeleri yine demokrasi anlayışıyla uyumlu yöntemler ile gerçekleştirdiği tespit edilmektedir.Öğe Türkiye’de yargı ile siyaset ilişkisinin kuvvetler ayrılığı perspektifinden analizi(2020) Uluçakar, Mustafa; Çınar, Mehmet FatihBu çalışmanın amacı Türkiye’de siyaset yargı ilişkisini, bu ilişki çerçevesinde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı kavramlarının nasıl yapılandığını kuvvetler ayrılığı perspektifinden analiz etmektedir. Günümüz Türkiye’sinde yargı ile siyaset arasındaki ayrımın giderek daha fazla silikleştiğine dair iddialar artmaktadır. Bu iddialar yargı siyaset ilişkinin olması gereken noktadan saptığı noktasında yoğunlaşmakta ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin hukuksal değerinin ulusal ve uluslararası yargı bağımsızlığı düzenlemeleri açısından incelenmesini gerektirmektedir. Çalışma, yöntem olarak nitel ve betimleyici bir araştırmadır. Çalışma verisi ikincil kaynaklar-literatür taraması (Anayasa Mahkemesi Kararları, Resmî Gazete arşivleri, ilgili yasal mevzuat, ilgili literatür, gazete arşivleri, konuyla ilgili araştırmalarda yer alan istatistiksel veriler) yoluyla elde edilmiş ve analitik bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur.Öğe Halk tarafından seçilen devlet başkanlarının yürütme yetkileri (karşılaştırmalı anayasa incelemesi)(2019) Çınar, Mehmet FatihDevletin yasama, yürütme ve yargıdan oluşan üç fonksiyonu bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz devlet yönetiminin ulusal ve uluslararası zeminde en aktif öğesini yürütme organı oluşturmaktadır. Çağdaş devlet yapılanmalarında devlet başkanları ya halk tarafından seçilmekte ya da parlamentolar bu yetkiyi kullanmaktadır. Halk tarafından seçilen devlet başkanlarının yürütmeye ilişkin yetkilerinin, parlamentolar tarafından seçilen devlet başkanlarına nazaran daha geniş olduğu görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren meclis tarafından seçilen devlet başkanı modelini uygulanmaktayken, 2014 yılında “çok adaylı halk tarafından seçilen devlet başkanı modeline” geçiş yapmıştır. Devlet başkanlarının halk tarafından seçilmeleri beraberinde hukuki ve de facto olarak daha geniş görev, yetki, sorumluluklar getirmektedir. Dünya genelinde uygulanmakta olan benzer modellerin incelenmesi, Türkiye’nin devlet başkanının karşılaştırmalı anayasa hukukuna göre konumunun belirlenmesi açısından faydalı olacaktır. Başkanlık ve Yarı Başkanlık hükümet sistemlerinin ayırt edici özelliği devlet başkanlarının halk tarafından seçilmesidir. Dünya genelinde oldukça fazla uygulaması olan bahse konu modelin tüm örneklerinin incelenmesi çalışmanın kapsamını aşacaktır. Konunun yeterli seviyede anlaşılması için emsal modeller olarak belirginleşen ABD, Fransa ve Rusya Devlet Başkanlarının görev ve yetkilerinin incelenmesi karşılaştırmalı anayasa incelememizin çerçevesini oluşturmaktadır. Anılan devletlerin anayasalarında mevcut olan devlet başkanına daha geniş çerçevede yürütme organına ilişkin düzenlemeler temel inceleme konumuzu oluşturmaktadır. Karşılaştırmalı olarak devlet başkanlarının seçilme süre ve yöntemleri, tarafsızlıkları, görev ve yetkileri, hukuki sorumlulukları ele alınarak modellerin olumlu özellikleri belirlenmeye çalışılacaktır. Yapılan tespitler ışığında Türkiye için anayasal yönden bir değerlendirme yapılması araştırmanın nihai amacını oluşturmaktadır.Öğe Rusya’nın kürdoloji çalışmaları (1787-1947)(2018) Özdemir, Burcu; Askeroğlu Arslan, AynaKafkaslar üzerinden Akdeniz’e inme planında Rusya karşısında Osman ve İran devletlerini bulmuş ancak karışık bir etnik yapıya sahip bu iki güçlü devletin içerisinde ilerlemek için etnik topluluklarla ilişki içerisine girmeyi uygun görmüştür. Bu sebeple Rusya hedef yolu üzerinde bulunan Kürtleri tanıma ve inceleme sürecini başlatmıştır. Kürtlerin dilini öğrenmekle başlayan bu tanıma süreci zamanla Rusları, Kürt edebiyatı oluşturmaya kadar götürmüştür. Rusya bu çalışmaları diğer Avrupa ülkelerinin kürdoloji çalışmalarının aksine tek elden bilimler akademisi ile yürütmüştür. Bu konuyla ilgili kendi araştırmalarını yapan sivil araştırmacılar olduğu gibi Rusya bölgedeki konsolosluk görevlileri ve askeri personelden Kürtlerle ilgili çalışmalar yapılması istenmiştir. Rusya kürdoloji alanındaki çalışmaları günümüze kadar devam ettirmiş ve kendisini bu alanda sürekli geliştirmiştir. Bu çalışmada Rusya’nın kürdoloji konusundaki faaliyetleri ve Rus bilim adamları, askeri görevliler, diplomatların yayımladıkları belli başlı çalışmalar ve raporlar hakkında bilgi verilmesi amaçlanmaktadır.Öğe Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarında Atatürk Milliyetçiliği ve Anayasa Mahkemesi Kararlarındaki Görünümü(2018) Çınar, Mehmet FatihDevletin üç unsuru bulunmaktadır. Jellinek bunları ülke, egemenlik ve insan unsurları olarak tasnif eder. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu unsuru olan insan öğesi Anayasa’da “Türk ve Türk Milleti” kavramlarıyla ifade edilmektedir. Bununla bağlantılı olarak “Türk Milliyetçiliği” veya “Atatürk Milliyetçiliği” kavramlarına da yer verildiğini görmekteyiz. Cumhuriyetin kurulması sonrasındaki tüm anayasalar birçok değişikliğe uğramalarına rağmen, “Milliyetçilik” ve “Türk” kavramları, 1924 Anayasası’ndan itibaren, halen yürürlükte olan 1982 Anayasası da dâhil olmak üzere, tüm anayasalarda yer almıştır. Bu kavramları kapsayıcı ve genişletici yorumlamak yerine, indirgemeci ve dışlayıcı bir perspektif getiren yaklaşımlara ve antropolojik, etnolojik ya da sosyolojik anlamları dışında tanım getirmek istemeyen anlayışlara sıkça rastlanmaktadır. Bu yaklaşımların karşısında, Anayasa Mahkemesinin bahse konu anayasal kavramlara yüklediği hukukî anlamlar hem Atatürk’ün görüşleri ile uyum halindedir, hem de ayrıştırıcı değil bütünleştirici bir mahiyet arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu insan unsurunun profilini oluşturan “Türk”, “Millet”, “Vatandaş” ve “Milliyetçilik” kavramlarının Anayasal bağlamdaki hukukî anlamlarının Anayasa Mahkemesi Kararları çerçevesinde belirlenmeye çalışılmasıdır.Öğe Uluslararası Ceza Hukuku Suçları için “Erken Uyarı Projesi” ve Türkiye’nin Hukuksal Konjonktürü(2019) Cinar, Mehmet Fatih; Cinar, Mehmet FatihUluslararası toplumu olumsuz etkileyen, ağır insancıl hukuk (savaş-silahlı çatışma hukuku) ihlallerinin cezalandırılması ve caydırıcı etki geliştirilmesi maksadıyla Uluslararası Ceza Divanı kurulmuştur. Yargı yetkisine soykırım suçları, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçları dâhil edilmiştir. Diğer taraftan, vahim sonuçları olan bu tip suçların gerçekleşmeden önce tahmin edilebilmesi, tedbir alınıp önlenebilmesi için çeşitli istatistiki çalışmalar yürütüldüğü de görülmektedir. Bu çalışmalar arasında ABD-Soykırımın Önlenmesi Merkezi ve Dartmouth Kolejinin ortak yürüttüğü “Erken Uyarı Projesi” geniş veri tabanına dayanması ve Türkiye’yi kitlesel katliamların gerçekleşebileceği en riskli ülkeler arasında sayması nedeniyle dikkat çekmektedir. Bu makalede ‘erken uyarı projesinin herhangi bir komplonun parçası olmadığı ön kabulünden hareketle’ sunduğu çıktılar esas alınarak, projenin amaçları ve metodolojisi ortaya koyulmaya çalışılmış, yayınladığı raporlar incelenmiş, bağlantılı olarak Türkiye’ye yönelik yüksek risk uyarısının güvenilirliği ve geçerliliği sorgulanmıştır. Uluslararası Ceza Divanı Roma Statüsü suçları, yönünden Türkiye’nin anayasal ve yasal konjonktürü ile norm eksikliği bulunup bulunmadığı noktasında kısa bir değerlendirme yapılmıştır.