Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 31
  • Öğe
    Adaptive metaheuristic-based methods for autonomous robot path planning: Sustainable agricultural applications
    (MDPI, 2022) Kiani, Farzad; Seyyedabbasi, Amir; Nematzadeh, Sajjad; Candan, Fuat; Çevik, Taner; Anka, Fateme Ayşin; Randazzo, Giovanni; Lanza, Stefania; Muzirafuti, Anselme
    The increasing need for food in recent years means that environmental protection and sustainable agriculture are necessary. For this, smart agricultural systems and autonomous robots have become widespread. One of the most significant and persistent problems related to robots is 3D path planning, which is an NP-hard problem, for mobile robots. In this paper, efficient methods are proposed by two metaheuristic algorithms (Incremental Gray Wolf Optimization (I-GWO) and Expanded Gray Wolf Optimization (Ex-GWO)). The proposed methods try to find collision-free optimal paths between two points for robots without human intervention in an acceptable time with the lowest process costs and efficient use of resources in large-scale and crowded farmlands. Thanks to the methods proposed in this study, various tasks such as tracking crops can be performed efficiently by autonomous robots. The simulations are carried out using three methods, and the obtained results are compared with each other and analyzed. The relevant results show that in the proposed methods, the mobile robots avoid the obstacles successfully and obtain the optimal path cost from source to destination. According to the simulation results, the proposed method based on the Ex-GWO algorithm has a better success rate of 55.56% in optimal path cost. © 2022 by the authors. Licensee MDPI, Basel, Switzerland.
  • Öğe
    The changing geopolitical economy of transcaucasia under multipolarity
    (JSTOR, 2020) Gürcan, Efe Can
    This article sheds light on the changing character of the Transcaucasian geopolitical economy based on the question of how the multipolarization of world politics has shaped the course of regional conflicts and the balance of forces in the region. In this framework, the article proposes transcending static labels such as Georgia / Azerbaijan as a “Western post,” Iran and Azerbaijan as “arch enemies,” and Armenia as a “traditional Russian ally” by reference to recent developments such as the peaceful rise of China in the region, Putin's Eurasianist geostrategic leanings, and the reorientation of Turkey's foreign policy since 2016. Georgian and Armenian color revolution dynamics are likely to be suppressed thanks to the recent foreign policy shift of Turkey as a strategic ally of Georgia, Georgia's inclusion in the Belt and Road Initiative (BRI), and the Russo-Turkish rapprochement. Amidst deteriorating relations with the US and North Atlantic Treaty Organization (NATO) in the 2010s, moreover, Azerbaijan's foreign policy gives increasingly greater weight to relations with Russia, which can be further deepened under the influence of Turkey's foreign policy. A similar situation goes for Azerbaijan's involvement in the Non-Aligned Movement and BRI, as well as Iranian acknowledgment of Azerbaijan's territorial integrity despite unresolved tensions in bilateral relations.
  • Öğe
    Bulgaristan’da yerel yönetimler
    (2021) Erbay, Yusuf
    Bulgaristan 1991 yılında kabul edilen Anayasa’sı uyarınca bir Parlamenter Cumhuriyettir. Üniter bir devlet olan Bulgaristan, merkezi yönetim ve özerk yerel yönetimler olarak örgütlenmiştir. Merkezin taşra yönetimi bölgesel düzeyde yapılanmıştır ve başında atanmış Bölge Valisi vardır. Yerel yönetim yapılanmasının temel taşı olan özerk Belediyelerin meclisleri ve seçilmiş Başkanlar bulunur. Yasayla ya da Belediye Meclisleri tarafından, belediyelere bağlı biçimde görevlerini yapan alt birimler olarak, belediye şubeleri ve semt yönetimleri kurulabilmektedir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartını 1995 yılında onaylayan Bulgaristan Cumhuriyeti,” yerel yönetimlerin özerkliğe sahip olduğu üniter bir devlet” olarak tanımlanmaktadır.
  • Öğe
    Bridging international political economy and public policy and administration research on central banking
    (Taylor and Francis Ltd., 2021)
    Central banking as an avenue of research has been of interest to scholars from International Political Economy (IPE) and Public Policy and Administration (PPA) disciplines. Nevertheless, there is very little dialogue between these two perspectives to bridge macro, meso, micro-level analyses and examine the reciprocal relationship between the global and domestic political economy context and monetary policy conduct. This article investigates the Turkish experience to bridge IPE and PPA scholarship on central banking in emerging economies. In doing so, we adopt an analytic eclectic approach combining multiple structural, institutional, and agential causal explanations with particular reference to the Structure, Institution, and Agency (SIA) theoretical framework. This is because analytic eclecticism complements, speaks to, and selectively incorporates theoretical approaches such as the New Independence Approach (NIA) of IPE and institutional and ideational PPA approaches. Drawing on the empirical context of the historical evolution of the Turkish political economy, we explore domestic and international interactions among micro, meso, and macro levels that shape central banking behavior. Our analysis also reveals how global dynamics are translated into domestic policy choices and how particular ideas influence the policymaking process. The analysis underscores the constraining and enabling influence of international dynamics, politics of ideas on emerging economy central banking, and the essential role individual and organizational agency play in the policymaking process.
  • Öğe
    Yükselen popülizm tehdidi: yirmi birinci yüzyılda faşizmin gölgesi
    (DergiPark, 2021) Donduran, Can; Gedik, Ahmet
    Günümüzde faşizmin gölgesi, başta Avrupa olmak üzere farklı bölgelerde hızla yayılmakta olan popülist hareketler aracılığıyla gittikçe belirginleşmektedir. Bu makale, birleştirilmiş karşılaştırma ile desteklenen bağlamsal siyasi analiz yöntemiyle günümüz popülizmi ile faşist ataları arasındaki ortaklıkları ortaya koyarak, insanlığın karşı karşıya olduğu tehlikeyi vurgulamayı amaçlamaktadır. Ekonomik sorunlar, toplumsal memnuniyetsizlik ve umutsuzluk gibi çevresel koşullar faşist ve popülist rejimlerin farklı zamanlarda içerisine doğdukları çevrelerdeki benzerliklere işaret ederken, elitizm karşıtlığı, çoğunlukçuluk, revizyonizm ve demokrasi karşıtlığı gibi eğilimler, bu yönetimlerin genel uygulama ve yöntemlerindeki ortaklıkları vurgular, bu hareketler arasındaki doğrudan bağı tarihsel bir düzleme yerleştirir. Popülist yönetimlerin güçlenerek çoğalmasıyla yaklaşan iki boyutlu tehlikeyi analiz edebilmek de ancak geçmişteki faşist öncüllerinin ulusal ve uluslararası ölçekte yarattığı derin etkileri incelemekle mümkündür. Karşılaştırmalı bir perspektiften gerçekleştirilen bu çalışma, bugün liberal demokrasinin ve liberal uluslararası sistemin yüz yüze geldiği tehdidi, geçmişte karşılaşılan olay ve olgular üzerinden incelemektedir. Yirmi birinci yüzyılda faşizm, aşırı sağ eğilimlerden beslenen popülizm kılığında tekrar dünyaya gelmiştir ve yüz yıl önceki hedeflerine aynı kararlılıkla saldırmaya devam etmektedir. Bu gerçeğin gözden kaçması, aynı hataların tekrarlanması anlamına gelecek ve benzer sonuçların doğmasına yol açacaktır
  • Öğe
    Siyasal partizanlığın bir göstergesi olarak seçim hileleri ve Türkiye’deki bazı uygulamaları
    (DergiPark, 2021) Safi, İsmail; Kurşuncu, Talip
    Çağdaş demokrasilerde adil ve eşit koşullarda gerçekleşen seçimlerde ortaya çıkan iktidarın muhalefete, muhaliflerin fikirlerine ve farklı yaklaşımlara çoğulculuk ve çok renklilik bağlamında tahammül göstermesi beklenmektedir. İktidarın beklenen tahammülü göstermemesi sonucunda ortaya siyasal partizanlık çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı siyasal partizanlığı, bir siyasal partizanlık türü ve seçim patolojisi olan gerrymanderingi ve gerrymanderingin Türkiye’deki örneklerini ortaya koymaktır. Siyasal Partizanlığın ve gerrymanderingin birbirleri ilişkilendirilerek ele alındığı bu çalışmada öncelikle siyasal partizanlık kavramı açıklanmış, daha sonra ise gerrymandering kavramı, tarihi ve türleri ele alınmıştır. Son olarak ise Türkiye’de görülen gerrymandering uygulamaları bölgesel seçim istatistikleri ışığında değerlendirilmiştir. Değerlendirmeler sonucunda bir siyasal partizanlık türü olan gerrymanderingin Türkiye’deki uygulamalarının bir kısmının amaçlanan sonuca ulaştığı gözlemlenmişken bir kısmının amaçlanan sonucu vermediği görülmüştür. Gerrymanderingi bir siyasal partizanlık ya da seçim patolojisi olarak etkisizleştirmek için ise iki yol sunulmuştur. Birincisi siyasal aktörlerin kendi aralarında uzlaşma yolunu seçmeleridir. Diğeri ise anayasada bu durumla alakalı düzenlemeler yapılmasıdır. Böylece iktidar partisi ile farklı görüşler arasında iletişim ve uzlaşma yolu daha işler hale gelecektir.
  • Öğe
    Post-hegemonyacı dünya düzeni altında Çin’in Avrasya bölgeciliği
    (DergiPark, 2019) Gürcan, Efe Can
    Çin’in dış siyasetinde 2000’li yıllarda artan çok taraflılık ve bölgecilik vurgusu dünya siyasetinin çok kutuplulaşmasına nasıl etki etmektedir? Çin inisiyatifindeki çok kutuplulaşma sürecinin başlıca lokomotifi Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) nasıl bir normatif ve kurumsal temel üzerine inşa edilmiştir? Posthegemonya, birbiriyle iç içe geçen ve birçok uluslararası proje üzerinden, tutarlı bir sistem alternatifi önerilmeksizin ABD hegemonyasının sorgulandığı bir dünya düzenini betimlemektedir. Çin’in bölgecilik siyasetinin posthegemonyacı dünya düzenine katkısı dört farklı cephede (kültür, ekonomi, finansal iş birliği ve bölgesel savunma) yoğunlaşmaktadır. Ancak, ŞİÖ tarafından temsil edilen Avrasya’da belirleyici gündem uluslararası güvenliktir. ŞİÖ, en başta Çin’in katkısıyla güçlü bir normatif çerçeve üzerinden meşruiyetini savunmaktadır ve iç kaynaklı (endogenous) bir kültür, eğitim ve savunma altyapısı kurmayı amaç edinmiştir. ABD denetimindeki uluslararası örgütlerden bağımsız ekonomik, finansal ve altyapısal kalkınma amaçları öne çıkarılmıştır. Ne var ki, uzun vadede bütün bunların başarılı bir şekilde uygulamaya geçirilmesinin önünde ciddi engeller vardır. Avrasya’nın güvenlik merkezli gündemi, ABD hegemonyasına tutarlı bir şekilde karşı çıkabilmek adına neoliberalizme alternatif bir ekonomik kalkınma vizyonu oluşturma gereğini gözardı etmektedir. Ayrıca, Çin’in bölgecilik girişimleri, milli egemenlik ve ulus üstü bölgecilik arasındaki gerilimleri ele almakta zorlanmıştır. Bu alanlarda, bölgeci örgütsel kararların bağlayıcılığında ilerleme kaydedilememesi ve askeri iş birliğinde ABD merkezli kurumlarla yarışacak düzeyde bir bütünleşme yaşanamaması dikkate değerdir.
  • Öğe
    The Turkish variety of state-permeated capitalism and mutually dependent state-business relations
    (ROUTLEDGE JOURNALS, 2021) Yağcı, Mustafa
    Scholarship on the varieties of capitalism in emerging economies underlines the critical role states play in the political economy of development. This research suggests that "state capitalism" or "state-permeated capitalism" is the most common economic development model among large emerging economies. One of the distinguishing features of these emerging economies is that informal state-business ties are the backbone of their development models. However, more needs to be known about the type, nature and evolution of state-business relations that guide emerging economic development trajectories and their implications for varieties of capitalism within state- permeated market economies. This article situates Turkey within the state capitalism debate by examining the historical legacy of "mutually dependent" state-business ties that have characterised the Turkish political economy and how these ties took a different form under the domination of the Justice and Development Party (Adalet ve Kalkinma Partisi - AKP) since 2002. Related, the article investigates the emergence and evolution of two ideologically distant business groups MuSIAD and TuSIAD in the context of changing political economy dynamics, their relations with political authorities and the conflicting positions they have taken for vital economic policies and political reforms during the AKP rule.
  • Öğe
    Yıllık ücreti izin uygulamasında özellikli durumlar ve “iznin satılmazlığı”
    (İSTANBUL SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI, 2017) Kurt, Resul
    Çalışanların yeterince dinlenmeleri, işyerinde meydana gelebilecek muhtemel kazalara karşı dikkatli olmalarını sağlamaktadır. Aynı zamanda dinlenme, işyerinde yaşanan stres düzeyini düşürürken, iş motivasyonunu da güçlendirmektedir. Anayasada mutlak ölçüde korunan dinlenme hakkına bağlı olarak çalışma hayatında yer edinen yıllık ücretli izin, daha sağlıklı bir çalışma hayatı için vazgeçilemezdir. Anayasanın mutlak emredici dinlenme hakkının bir sonucu olarak, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 53’üncü ve takip eden maddelerinde de ücretli yıllık izin hakkı ve şartları düzenlenmiştir. Belirlenen esaslar çerçevesinde bir işçinin yıllık ücretli izin hakkını kullanmayarak, çalışmasını devam ettirmesi ve bu süreye ait ücretini talep etmesi yasal anlamda uygun değildir. Bu kural, yıllık ücretli iznin satılmazlığını ifade etmektedir. İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi işçinin yaşına ve hizmet süresine bağlı olarak değişmekte olup, hizmet süresi; a) 1 yıldan 5 yıla kadar (5 yıl dahil) olanlara 14 günden, b) 5 yıldan fazla 15 yıldan az olanlara 20 günden, c) 15 yıl (dahil) ve daha fazla olanlara 26 günden az olamaz. Ayrıca on sekiz ve daha küçük yaştaki işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi yirmi günden az olamaz. Yer altı işlerinde çalışanlar için bu süreler dörder gün arttırılarak uygulanmaktadır. Yıllık izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmayacaktır. Yıllık izin, işyerinde yürütülen işlerin nitelik ve özelliklerine göre, yıllık ücretli izinlerin, her yılın belli bir döneminde veya dönemlerinde kullandırılır. İşçi hak ettiği yıllık ücretli iznini, kullanmak istediği zamandan en az bir ay önce işverene yazılı olarak bildirir. Yıllık iznin hak kazanılan tarihten itibaren bir yıl içinde kullanılması gerekmektedir. Ancak uygulamada zaman zaman işçilerin yıllık izinlerinin yıl içinde kullanılmadığı veya bir kısmının kullanılabildiği görülmektedir. Dolayısıyla kullanılmayan yıllık izinlerin biriktirilmesine ve işverenden iş sözleşmesi devam ederken izin ücretinin istenmesine sıklıkla karşılaşılmaktadır. İş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren başlar. Bu çalışmada, 4857 Sayılı İş Kanunu’nda düzenlenen ve vazgeçilemez bir hak olan yıllık ücretli izin uygulamasına ve yıllık ücretli iznin özellik arz eden durumlarına yer verilmiştir
  • Öğe
    Türk sosyal güvenlik hukukunda doğuma bağlı haklar
    (Seçkin Yayıncılık, 2018) Kurt, Resul
    Sosyal güvenlik hukukunda gebe ve anne işçilerin pozitif ayrımcılık niteliğinde olan çeşitli hakları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları, geçici iş göremezlik ödeneği, doğum sonrası yarım çalışma döneminde Sosyal Güvenlik Kurumu primlerinin yatırılması, doğum borçlanması, engelli çocuğu olan annelerin emeklilik avantajı, emzirme ödeneği hakkı olarak sayılabilir. Anayasa’nın 50. maddesi çerçevesinde kadın çalışanlarla ilgili getirilen koruyucu hükümlere, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda da yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanunla getirilen bazı düzenlemeler, hem kadınların çalışma yaşamında daha fazla istihdamını sağlamaya ve hem de yıpranmalarını önlemeye yöneliktir. Bu çalışma gebe ve anne işçilere sosyal güvenlik hukuku ile getirilmiş haklarla sınırlandırılmıştır. Türk sosyal güvenlik hukukunda konuya ilişkin olan anayasal ve yasal hükümlerde yer alan gebe ve anne işçileri koruyucu hükümler değerlendirilmiş, konuya ilişkin uluslararası düzenlemelere kısaca değinilmiştir. Elbette ki, gerek 4857 sayılı İş Kanunu ve gerekse de çalışma hayatına ilişkin diğer kanunlarda bu konuyu düzenleyen hükümler bulunmaktadır. Çalışmada özellikle son yasal düzenlemeler de dikkate alınarak, hem anne, hem eş, hem de bir çalışan olarak gebe ve anne işçilerin sosyal güvenlik hukukunda korunmasına ilişkin hükümler yönünden değerlendirme konusu yapılacaktır.
  • Öğe
    BRICS ülkelerinin Afrika’daki yükselişine jeopolitik ekonomi penceresinden bir bakış
    (2019) Gürcan, Efe Can
    BRICS’in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) Afrika’daki yükselişi hangi jeopolitik ve ekonomik dinamiklere bağlıdır? Bu yükselişin dünya ekonomi ve siyasetinin çok kutuplulaşmasına etkisi ne olmuştur? BRICS, 2000’li yıllarda Afrika kalkınmasını nasıl etkilemiştir? Süreç analizi tekniğine bağlı bir yöntemsel yaklaşımın üzerine kurulu mevcut çalışma, yukarıdaki bu sorular etrafında şekillenmiştir. (1) BRICS’in Afrika’daki yükselişinin jeopolitik ve ekonomik dinamiklerinin, ağırlıklı olarak enerji ve doğal kaynaklara erişim ile silah ticaretine dayandığı görülmektedir. (2) BRICS, Batı ülkelerinin Afrika’ya yönelik koşullu kalkınma yardımlarından farklı bir şekilde, kalkınma işbirliği ilkesine dayanmaktadır. BRICS'in Afrika'daki altyapısal ve toplumsal kalkınma işbirliği vurgusu, Batılı ülkelerin ekonomik etki alanını da sınırlandırmaktadır. Ayrıca, kimi BRICS ülkelerinin kıtada etkisini artıran askeri yayılmacılığı, çok kutuplulaşma sürecini daha da hızlandırmaktadır. (3) Her ne kadar, BRICS’in yükselişi; Afrika kıtası için önemli kalkınma fırsatları sunsa da, aynı zamanda Afrika’nın doğal kaynaklarının sömürüsünü ve silah ticaretine dayalı bağımlılığını derinleştirmektedir. Bu sorunların derin bir insani ve çevresel boyutu bulunmaktadır. Makalenin temel amacı, BRICS'in Afrika'daki yükselişinin jeopolitik ve ekonomik yanlarını küresel güç ilişkileri bağlamında ortaya çıkarmaktır.
  • Öğe
    II. Meşrutiyet döneminde siyasal iktidarın toplumsal muhalefete bakış açısı: Hasan Fehmi Bey Suikastı ve muhalefetin tasfiyesi
    (DergiPark, 2018) Safi, İsmail
    Osmanlı Devleti’nde modernleşme sürecinin başlamasında etkili olan önemli kesim basın mensupları olmuştur. Yeni Osmanlı düşünürleri demokratik sistemlerin temel yapıtaşlarını basın aracılığı ile ilk kuranlar olmuşlardır. Basın mensupları böylece siyasal sistemin işleyişinde, siyasal iktidar üzerinde denetleme görevini üstlenmek gibi bir görev edinmişlerdir. Bu bir demokratik gelenek haline gelmiş ve hep devam ettirilmek istenmiş; fakat siyasal iktidarlar tarafında bu durum pek de hoş karşılanmamıştır. Siyasal iktidarı elinde bulunduranlar, istikrarı sağlamak bağlamında, sadece basın mensuplarını değil kendilerine karşı açık muhalif tavır sergileyen bütün kesimleri hedef almışlar, öncelikli yasal yollardan sindirip yok etmeye, daha sonra da yasal olmayan yol ve yöntemlerle (komitacı eylemlerle) bu kesimleri sindirmişler ya da yok etmişlerdir. Siyasal iktidarın basın mensuplarına karşı uyguladığı illegal tasfiye sürecinin, başka bir ifadeyle komitacı eylemlerinin başlangıcı, II. Meşrutiyetin hemen sonrasında gerçekleşen Hasan Fehmi Bey suikastıdır. Hasan Fehmi Bey, ??. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte muhalif yazarlar kitlesinden olan ve dönemin siyasal iktidarına ağır eleştirilerde bulunan bir gazetecidir. Suikastı önemli kılan ise Meşrutiyet döneminde öldürülen ilk gazeteci olması, katillerinin bulunamaması ve bu suikastın dönemin en büyük kanlı ayaklanmalarından biri olan 31 Mart Vakıası’nı tetikleyen neden olmasıdır. Ayrıca öldürülmesi muhalefetin sindirilmesine yönelik büyük bir gösterge olması nedeniyle de çalışmanın konusu olmuştur. Çünkü basın, özgürlük ile demokrasinin teminatı ve kamuoyunun sesidir. Çalışmanın amacı ??. Meşrutiyetin beklentisini, dönemin iktidar muhalefet ilişkileri yönünden yarattığı koşulu ve bu dönemde muhalefetin tasfiyesinin varlığını ortaya koymaktır. Özellikle suikastı aydınlatmaya ilişkin kaynakların var olmaması çalışmanın kısıtıdır.
  • Öğe
    Max Weber ve Antonio Gramsci’nin karşılaştırmalı okuması: klasik sosyolojinin geleceğinin sürekliliğini siyasal ön yargıların ötesinde anlamlandırmak
    (DergiPark, 2020) Gürcan, Efe Can
    Mevcut makale; sınıf oluşumu, meşruiyet/hegemonya, liderlik/aydınlar ve karizma/bürokrasi kavramları üzerinden Max Weber ve Antonio Gramsci’nin düşüncelerinin karşılaştırmalı bir incelemesini sunmaktadır. Amaç, sosyoloji geleneğinin sürekliliğini ortaya koyarak, günümüzde hala etkisini sürdüren kimi temel Soğuk Savaş ön yargılarının aşılmasına katkı sağlamaktır. Bu siyasal ön yargılar, Marksizmin “kaba” maddeciliğiyle Weberci sosyolojinin sözde idealizmi arasında yapay bir ikilik dayatarak sosyolojik düşünce geleneğinin kuramsal açıklayıcılığına sekte vurmaktadır. Aynı zamanda makale, Gramsci’nin düşüncesinde yaygınca görmezden gelinen Weber etkilerini ve her iki ismin paylaştığı kavramsal temeli ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Makalede ileri sürülen temel sav odur ki Weber ve Gramsci, süreklilik arz eden köklü bir düşünce geleneğine mensuplardır. Her iki isim de, toplumsal değişimin dinamikleri üzerine kafa yormuşlardır. Bu dinamiklerin güçlü bir politikekonomik ve sınıfsal bir temel üzerinde yükseldiğini vurgulamışlardır. Bununla birlikte, toplumsal değişimin politik ekonomiye indirgenmesini reddetmişler ve öznel değişkenlerin rolünü anlamaya çaba göstermişlerdir. Kapitalist toplumun derinlikli bir eleştirisini sağlayarak geleceğin siyasal sosyolojisinin kapsamlı bir kuramsal haritasını oluşturmuşlardır.
  • Öğe
    Osmanlı Devleti’nde iktisadi zihniyet, kurumlar ve para vakıfları
    (DergiPark, 2019) Yağcı, Mustafa; Gürsoy, Çiğdem
    Son yıllarda ön plana çıkan iktisadi kalkınma ve ülkelerin kalkınma tecrübelerinin karşılaştırılması ile ilgili çalışmalarda kurumsal bakış açısı önemli bir yer tutmaktadır. Söz konusu çalışmalar her ne kadar ülkeler arası gelişmişlik farklarına tarihsel yönden farklı açıklamalar getirmeye çalışsalar da tarihi kurum ve tecrübelere bakışları, bu kurumların kendi tarihsel bağlamları içinde incelenmesi ve bu kurumları ortaya çıkaran fikirsel altyapının, iktisadi sistem tasavvurunun incelenmesi anlamında eksik kalmaktadır. Bu çalışma Osmanlı Devleti tecrübesinde kurum olarak vakıfların ve özelde para vakıflarının önemini ve işlevini tarihi vesikalarla incelemekle beraber bu kurumların ortaya çıkmasına sebep olan iktisadi düşünce altyapısına dikkat çekiyor. Bunu yaparken, kurumsal teori çerçevesinde iktisat tarihi, siyasal iktisat, iktisadi kalkınma ve iktisadi fikirlerin kurumların oluşumuna yaptığı etki ile disiplinler arası bir bakış açısı ile para vakıflarını ortaya çıkaran iktisadi zihniyeti gözden geçiriyor. Bu çalışma gösteriyor ki, para vakıfları dışlayıcı değil kapsayıcı kurumlar olarak yüzyıllar boyunca tarihi şartlara uyum göstermiş, Osmanlı Devleti siyasal ve iktisadi sisteminin sürdürülebilir kılınmasında önemli etkenlerden biri olmuşlardır ve günümüzdeki sürdürülebilir ve eşitlikçi gelir paylaşımı tartışmalarına da ışık tutmaktadırlar.
  • Öğe
    Multilevel governance in post-transitional justice: the autonomous communities of Spain
    (COORDINAMENTO SIBA, 2020) Akarçay, Ebru İlter; Sütçüoğlu, Bilgen
    The method adopted by Spain in dealing with the legacy of the Civil War and the Dictatorship can be depicted as a blank page approach, incorporating a combination of amnesty and amnesia. Among the actors that challenge this official line, the Autonomous Communities (ACs) particularly energize the post-transitional justice process. Complementing, transcending and superseding the efforts at the national level, the law-making activity in AC legislatures has come in two separate and diverse waves, leading to the development of public policy and institutions dealing with the recovery of memory. Political cycles surface as the factor shaping the resilience of governments' commitment. It is argued that the reinvigorated coexistence of regionalist and left-wing parties in the ACs bodes well for further memory-related policy development and institutionalization. With an interplay and occasional discord between the national and subnational governments, the experience of Spain demonstrates that multilevel governance is an aspect to be reckoned with in relation to how countries deal with their past.
  • Öğe
    John Stuart Mill’in siyaset felsefesinde demokrasi
    (2018) Safi, İsmail
    Özgürlük, mutluluk ve demokrasi Mill’i bir siyaset felsefecisi olarak değerlendirirken üzerinde durulması gereken anahtar kavramlardır. Mill, geleceğin en büyük sorunu olarak gördüğü özgürlüğü düşünce özgürlüğü, eylem özgürlüğü ve bir araya gelme özgürlüğü olmak üzere üç aşamada değerlendirmektedir. Düşünce özgürlüğü için hiçbir sınır koymayan Mill’e göre hiçbir düşünce susturulmamalıdır; zira her düşünce potansiyel olarak bir hakikat barındırmaktadır. Bireylerin her türlü eylem ve bir araya gelme özgürlükleri ise başkalarının refah ve huzuruna zarar verilmediği sürece bakidir. Mill yaşamın amacını mutluluk olarak görürken, mutluluğu birbiri ardına yaşanan hazlar şeklinde tanımlamaktan kaçınmaktadır. Onun ima ettiği mutluluk yalnızca bireyin kendi mutluluğu değil, eylemle ilgili olan herkesin mutluluğudur. Mill’e göre bir toplumun nasıl yönetileceği o toplumun karakteri ile doğrudan ilintilidir. Dolayısıyla Mill ideal bir yönetim şekli iddiasından ziyade toplumun yapısıyla uyumlu bir yönetim şeklinin aranması taraftarıdır. Mill’in siyaset felsefesinde toplumun tüm zorunlu ihtiyaçlarını bütünüyle karşılayacak tek yönetim tüm halkın katıldığı yönetimdir. Toplumun gelişim düzeyi ne kadar yüksekse demokratik yönetimin o toplum için uygunluğu da o derece yüksek olacaktır. Mill demokrasinin çoğunluğun tiranlığına dönüşmesinin engellenmesi gerektiğini savunurken doğru ve yanlış demokrasi arasında ayrım yapmaktadır. Eşit oy hakkı Mill’e göre yanlış bir demokrasi uygulamasıdır. Onun doğru demokrasisinde çoğunluk değil nitelik öncelenmekte ve bu yolla sistemin topluma ahlâkî ve entelektüel açıdan faydalı olması hedeflenmektedir.
  • Öğe
    İngiliz yazılı basınına göre Bab-ı Ali baskını ve uluslararası sonuçları
    (2019) Çınarlı, Özgür; Safi, İsmail
    Öz:23 Ocak 1913 tarihinde, İttihat ve Terakki Partisi, iktidardaki Kamil Paşa Hükümetine karşı bir darbe yaparak iktidarı ele geçirmiştir. Bu darbe tarihe Bab-ı Ali Baskını olarak geçmiştir. Darbenin nedeni 1. Balkan Savaşında Osmanlı Devletinin uğradığı yenilgi sonucunda, Büyük Güçlerin Osmanlı Devletine Ege’deki adaların ve eski başkentlerden biri olan Edirne şehrinin teslim edilmesi yönündeki Notasına Kamil Paşa Hükümetinin olumlu yanıt vermek üzere oluşudur.İttihat ve Terakki’nin amacı ise eldeki tüm olanakları kullanarak bu bölgelerin elde tutulmasıdır. Ancak bu amacı gerçekleştirebilmesi mümkün olmamıştır. Enver Paşa öncülüğünde gerçekleşen ve Türk siyasi hayatında önemli bir kırılma noktası olan Bab-ı Ali Baskını önemli bir yer teşkil eder. Demokrasi tarihimizdeki ilk darbelerden biri olarak niteleyebileceğimiz bıu olayla birlikte İttihat ve Terakki’nin tek başına yönetimi ele geçirmesi sonucu ortaya çıkar. Bu çalışmada Bab-ı Ali Baskını, İngiliz yazılı basın kaynaklarına dayanarak, süreç ve sonuçlarıyla incelenirken, Ege’deki adaların ve Edirne’nin elde tutulması konusunda başarılı olunamaması, iç ve dış nedenleriyle ele alınmaktadır.
  • Öğe
    Cumhuriyet döneminde kahvehanelerin mekânsal işlevselliği ve siyasal figür olarak kahvehaneler
    (2018) Safi, İsmail
    Araştırmanın amacı Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir miras olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan kamusal alandaki kahvehanelerin siyasi ortamın şekline göre değişimlere uğraması ve güncele adapte olup olmadığıdır. Türk siyasi hayatında kırılmaların yaşandığı yıllarda kahvehaneler kamusal alanda siyasetin en çok etkisinde kalan yer olmuştur. İktidarın politikalarını benimsetmeye çalıştığı, partilerin propagandalarını yaptığı ve siyasetteki kutuplaşmaların vücut bulduğu alan olmuştur. Siyasi otoritenin her zaman için etki alanı içinde tutmayı arzuladığı bu mekânlar toplum tarafından sık uğrak yerleri olmuştur. Kahvehaneler sadece siyasetin konusu olmamış, aynı zamanda dönemin kültür hayatının da etkin bir parçası olmuştur. Siyaset ve kültürel hayatla bu kadar iç içe geçmesi sonucu, kahvehaneler Türkiye’ye özgü bir yapı hali gelmiştir. Özellikle 40’lı ve 50’li yıllarda üniversite çevresindeki kahvehaneler, dönemin aydınlarının buluşma noktası haline gelmiş ve kültürel yaşamda kültürel üretim mekânı haline gelmiştir. Bu çalışmada, kahvehanelerin sosyal kaynaşma aracı olmasının yanı sıra, dönemin siyasi yapısına göre farklılık gösterdiği ve dönemin siyasal ruhunu diğer kamusal alanlara göre daha çok barındırdığı sonucuna varılmıştır. Özellikle Türk siyasi tarihinde sol-sağ çatışmalarının yaşandığı yıllarda kahvehanelerin mekânsal değişiminin siyasi etkileri ve sonuçları ortaya çıkmıştır. 70’lı yıllardan itibaren giderek siyasi çatışmanın içinde yer kalan kahvehanelerin, 80 darbesi sonrasındaki ekonomik yapının değişimine ayak uydurması gözlemlenmiştir. Ekonomik değişimlerin sonucu olarak, kahvehaneler giderek depolitize olmuştur. Liberal ekonomi politikalarının da etkisiyle birlikte, artık kahvehanelerin yerlerini kafe/kafeteryalar almıştır.
  • Öğe
    Neo-liberalizmin öncüsü hayek’in toplumsal ve siyasal kuramı
    (2018) Safi, İsmail
    20. yirminci yüzyılda piyasa ekonomisi ve devletçi ekonomi sisteminin yanına üçüncü bir sistem olan refah devleti gündeme gelmiştir. Şöyle ki, 1929 dünya ekonomik buhranı sonrasında devletin ekonomide varlığının gerekliliği tekrar gündeme gelmiş ve Keynes, devletin ekonomiye müdahalelerinin formülünü ortaya koymuştur. Keynesle birlikte devlet ekonomik politikaları yönlendiren, sosyal açıdan toplumu finanse eden bir “Refah Devleti”ne dönüşmüştür. Fakat, 1973 petrol krizi sonrası yaşanan olumsuzluklar, Keynesgil politikalara olan inancı sarsmış ve yerini Hayek’in önderliğindeki neo-liberal politikalara bırakmak zorunda kalmıştır. 1970’li yılların sonuna doğru dünya çapında yaşanan liberal dönüşüm sürecinde neo-liberalizm ve onun sınırlı devlet anlayışının hakimiyeti görülmüştür. Bu süreçte neo-liberalizmin kabul görmesinde etkili olan okul Neo-Avusturya Okulu ve bu okulun kurucusu Friedrich August von Hayek olmuştur. Bu çalışma, liberal gelenekteki sosyal liberalizm ve refah devleti doğrultusundaki 20.yüzyılda kendini gösteren “sapma”ya karşı klasik liberal tezlerin yeniden canlanışını ifade eden neo-liberalizmi ve neo-liberalizmin önemli kuramcısı olan Friedrich August von Hayek’in neo-liberalizm hakkındaki görüşlerini, başka bir ifadeyle Hayek’in toplumsal ve siyasal görüşlerini konu edinmiştir. Bu çerçeveden bakıldığında, bu çalışmada Hayek’in siyasal ve toplumsal kuramı referans alınarak dolaylı yoldan neo-liberalizmin siyaset ve toplum üzerine görüşleri incelenecektir.
  • Öğe
    Vergi ve sosyal güvenlik mevzuatına göre yükseköğrenim gören stajyer öğrenciler
    (2018) Kurt, Resul; Çavuş, Özgür Hakan
    Stajyer, bir meslek hakkında teorik bilgileri bulunan ve bu bilgileri uygulama ile güçlendirmek amacıyla bir işyerine kabul edilen öğrenci- lerden oluşmaktadır. Stajyerler, 4857 sayılı İş Kanunu’na göre işçi sa- yılmasalar da sigortalı sayılmaktadır. Meslek liselerinde okumakta iken veya yükseköğrenimleri sırasın- da staja tabi tutulan öğrenciler hakkında 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası’nın 5/b maddesine göre iş kazası ve meslek hasta- lığı sigortası hükümleri uygulanmaktadır. Bu öğrencilerin sosyal güven- lik primleri okulları tarafından ödenmektedir. 3308 sayılı Kanun kapsamında mesleki eğitim gören stajyer öğ- rencilere ödenen ve asgari ücreti aşmayan ücret ödemelerinden gelir ver- gisi ve damga vergisi kesilmemektedir. Ancak asgari ücretin üzerinde ücret alanlara yapılan ödemelerin tamamından hem gelir vergisi hem de damga vergisi kesilecektir. Öğrencinin staj süresinin uzaması ve öğrencinin işyerinde çalış- maya devam etmesi durumunda artık stajdan söz edilmesi mümkün ol- mayacağından öğrenciler bu durumda işçi olarak değerlendirilerek sosyal güvenlik primlerinin ve ücretinin artık çalıştığı işyeri işvereni tara- fından ödenmesi gerekecektir. Bu durumdaki stajyer öğrenci, 5510 sayılı Kanuna göre kısmen sigortalı sayılanlar kapsamından çıkarak hem sos- yal güvenlik açısından tüm sigorta kollarına tabi ve hem de 4857 sayılı Kanuna tabi bir işçi sayılacaktır. Ayrıca bunların işverenleri artık okulla- rı değil çalıştıkları işyeri işvereni olacaktır. Bu makalede, staj yapan yükseköğrenim öğrencilerinin bu dönem- deki 5510 sayılı Kanuna göre sigortalılıkları ile vergi mevzuatı açısından ödenecek ücretler ele alınmıştır.