Cerrahi Hastalıklar Hemşireliği Programı Yüksek Lisans Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Hemşirelerin cerrahi yoğun bakım hastalarında olası solunum komplikasyonlarını önlemeye yönelik bilgi ve uygulamaları(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü / Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Ana Bilim Dalı, 2022) Kor, SongulKOR, S. (2022). Hemşirelerin Cerrahi Yoğun Bakım Hastalarında Olası Solunum Komplikasyonlarını Önlemeye Yönelik Bilgi ve Uygulamaları. İstinye Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Programı Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. Araştırma, cerrahi yoğun bakımda çalışan hemşirelerin olası solunum komplikasyonlarını önlemeye yönelik bilgi ve uygulamalarını belirlemek amacıyla planlandı ve gerçekleştirildi. Tanımlayıcı olarak tasarlanan araştırmanın örneklemini 15.03.2021-15.05.2021 tarihlerinde Bağcılar Eğitim ve Araştıra Hastanesinde cerrahi yoğun bakımda çalışan 109 hemşire oluşturdu. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından hazırlanan, hemşirelerin tanıtıcı özellikleri ile solunum komplikasyonlarını önlemeye yönelik bilgi ve uygulamalarına ilişkin soruların yer aldığı, iki bölümden oluşan Anket Formu kullanıldı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistiksel yöntemlerin (sayı, yüzde, ortalama vb.) yanı sıra gruplar arasındaki nicel karşılaştırmalarda Mann-Whitney U testi; kategorik karşılaştırmalarda (Ki-Kare, Continuity Correction, Fisher's Exact Testi) kullanıldı. Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. Araştırmaya katılan hemşirelerin %80,7’sinin (n=88), solunum komplikasyonları konusunda bilgi sahibi olduğu, %29,4’ünün (n=32) sertifika programına katıldığı ancak 20,5’nin (n=18) yeterli bilgiye sahip olduğu, %19,3’unun (n=21) ise herhangi bir bilgisinin olmadığı belirlendi. Sertifika (%93,8; n=30) ve bilimsel programlara katılan (%92,1; n=35), mezuniyet yılı 6-10 yıl (%100,0; n=23), yoğun bakımda çalışma süresi (%100; n=19) 5 yıldan fazla olan hemşirelerin lehine bilgi sahibi oma durumunda anlamlı farklılık saptandı. Sonuç olarak; cerrahi yoğun bakımda çalışan, bilgisi olduğunu ifade edenler de dahil, hemşirelerin solunum komplikasyonlarına ilişkin risk faktörleri, önleme, tedavi ve bakıma yönelik bilgi ve uygulamalarının beklenen ve istenilen düzeyde olmadığı, sınırlı ve düşük oranda olduğu saptandı.Öğe Bariatrik cerrahi geçirmiş bireylerin geç dönemdeki yaşam kalitesi ve sağlık çalışanlarından beklentileri(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Yilmaz, Emre; Kula Sahin, SennurBu çalışma bariatrik cerrahi geçirmiş bireylerin geç dönemdeki yaşam kalitesi ve sağlık çalışanlarından beklentilerinin belirlenerek yaşam kalitelerini artırabilmek, amacı ile tanımlayıcı ve kesitsel türde gerçekleştirildi. Çalışmanın evrenini bir özel klinikte 18-65 yaş aralığında, dört yıl önce bariatrik cerrahi geçirmiş 648 katılımcı oluşturdu. Örneklemi %80 güç ve 0.05 tip1 hata ile hesaplanan 119 katılımcı çalışmaya dahil edildi. Veriler Ocak-Nisan 2021 tarihleri arasında araştırmacı tarafından telefonla aranarak toplandı. Veri toplamada "Sosyo-Demografik Veri Formu", "Bariatrik Cerrahi Geçirmiş Hasta Bireylerin Sağlık Çalışanlarından Beklentileri" ve "Obezite Cerrahisi Geçiren Hastalara Yönelik Yaşam Kalitesi" ölçeği kullanıldı. Çalışmada katılımcıların %73,9'u kadın, %52,1'i lisans ve üzeri eğitime sahip, %55,6'sı ameliyattan 3-4 yıl sonra kilo aldığı, %21,0'i kronik hastalığa sahip, %40,3'ü sağlıklı beslendiği, %68,9'u egzersiz yaptığı belirlendi. Yaş ortalaması 39,8±9,6, Beden Kitle İndeksi 30,2±5,9'dir. Yaşam kalitelerinin biyopsikososyal alt boyutu (cinsel yaşam, fiziksel işlev, psikososyal alan puan toplamı; 59,5±6,7) orta, komplikasyon alt boyutu düşük (14,1±4,7) saptandı. Sağlık çalışanlarının özellikle mahremiyete gösterilen özen ve dikkat (%95), iletişimde kullandıkları yöntem-dil (%92,4, bilgilerin açık ve anlaşılır (%84,0) olduğunu belirtmelerine karşın eğitimde kullanılan broşür (%57,1), kilo takibi (%61,3), eğitim destek ve yönlendirmeleri (%71,4) daha düşük bulundu. Biyopsikososyal alt boyutunda yaş (OR:-1,904), kronik hastalık (OR:-4,305) ve tekrar kilo alma (OR:-2,437) etkili faktörler olduğu saptandı. Komplikasyon gelişiminde etkili faktör bulunmadı. Çalışmada katılımcıların tekrar kilo almaya başlamalarına karşı yaşam kalitelerinin etkilendiği, 40 yaş ve üzeri ve kronik hastalığı olanların risk grubunda olduğu, sağlık çalışanlarının kilo kontrolüne yönelik sağlıklı yaşam davranışlarına eğitim ve takip hizmetinin geliştirilmesi sonucuna ulaşıldı.Öğe Canlı organ vericilerinin karardan pişmanlık ve psikolojik belirtilerinin değerlendirilmesi(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Ozkan, Ayse; Kula Sahin, SennurBu çalışma canlı organ vericilerinin karardan pişmanlık ve psikolojik belirtilerinin değerlendirilmesi amacı ile tanımlayıcı, kesitsel ve ilişki arayıcı türde gerçekleştirildi. Çalışmanının evrenini İstinye Üniversitesi Bahçesehir Liv Hastanesi Organ Nakil Merkezi’nde böbrek ve karaciğer vericisi olan 273 (%52; 273/525) katılımcı oluşturdu. Çalışma 5.11.2020/ toplantı 13/ karar 05 etik kurul onayı alınarak yapılmıştır. Veriler 13 Kasım-20 Aralık 2020 tarihleri arasında google form aracılığıyla e-mail, Whatsapp gruplarına mesaj atılarak online olarak toplandı. Veri toplamada Sosyo-Demografik Veri Formu, Karardan Pişmanlık Ölçeği ve Kısa Semptom Envanteri ölçekleri kullanıldı. Katılımcıların % 32.1’i 29-39 yaş aralığında, %52.4’ü erkek, %35.5’i ilköğretim mezunu, %68.5’i böbrek vericisi, % 57.1 birinci derece akrabası, %89.8’i tekrar verici olmak istedikleri belirlendi. Çalışmada katılımcıların karardan pişmanlık (24.71±7.68) ve psikolojik belirtilerin görülme sıklığı (67.13±22.79) çok düşük bulundu. Kadın (p=0.002) ve 29-39 yaş aralığındaki katılımcılarn (p=0.003) psikolojik belirtileri daha yüksek olmakla birlikte cinsiyet (OR=-8.89) ve yaş (OR=-3.36) negatif yönde etkileyen faktörler olarak belirlendi. Yine karardan pişmanlık düzeyine eğitim durumu negatif yönde etkileyen faktör (OR= -1.84) olarak saptandı. Karardan Pişmanlık Ölçeği ile Kısa Semptom Envanteri’nin genel ve alt boyutları arasında pozitif yönde kuvvetli ilişki bulundu (p=0.001). Çalışmada canlı organ vericilerinin hayat kurtarmalarına bağlı kararlarından pişmanlık duymadıklarından, psikolojik belirtilerinde oluşmadığı, manevi yönden mutlu oldukları sonucuna ulaşıldı. Kadın ve genç yaştaki canlı organ vericilerin psikolojik yönden daha yakından takip edilmesi, stresle baş etme becerileri eğitimi, meditasyon, yoga gibi gevşeme-rahatlama yöntemlerinden destek almanın yararlı olacağı düşünülmektedir.Öğe Yoğun bakım ünitesinde erken ayağa kaldırmada rehber kullanımının bağırsak hareketi, hemodinami, konfor ve yorgunluk düzeyine etkisi(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Gozukucuk, Rahime; Kula Sahin, SennurBu çalışma yoğun bakım ünitesine alınan hastalarda erken ayağa kaldırmanın bağırsak hareketi, hemodinami, konfor ve yorgunluk düzeyine etkisinin belirlemek, bakım kalitesini artırmak, klinisyenlere ve hemşirelere kanıt temelli veri sağlamak amacı ile yarı deneysel türde gerçekleştirildi. Çalışmanın örneklemi Adana ilinde bir üniversite hastanesinin yoğun bakım ünitesinde kolorektal cerrahi uygulanan 25 deney, 25 kontrol olmak üzere toplam 50 hasta oluşturdu. Verilerin toplanmasında “Tanıtıcı Özellikler”, “Hemodinamik Değerler”, “Gözlemci Hareketlilik Ölçeği”, “Perianestezi Konfor Ölçeği ” ve mobilizasyon sonrası “Vizüel Yorgunluk Skalası” ölçekleri kullanıldı. Veriler ameliyat sonrası hastaların yaşam bulguları ve genel durumu iyi olduğu dönemde “Aşamalı Mobilizasyon Girişimleri Rehberi” kullanıldı. Çalışmada erken ayağa kaldırılan deney grubundaki hastaların gaz-gaita çıkışı, ayağa kalkma durumu, ameliyat sonrası gaz gaita çıkış zamanı kontrol grubuna göre daha düşük olmasına karşın anlamlı bir farklılık olmadığı belirlendi (p<0,05). Ancak deney grubundaki hastalarda ameliyat sonrası mobilizasyon olma durumları (p<0,001), yatak içinde bir taraf total skoru (p=0,022), diğer tarafa dönme (p=0,042) ve ayağa kalma (p=0,018) skorları kontrol grubuna göre daha düşük olduğu gözlendi (p<0,05). Erken mobilizasyonun hastaların hemodinami, konfor ve yorgunluk düzeyini etkilemediği belirlendi. Hastaların konfor düzeyini, hasta odasında yürüme (?=14.535) pozitif yönde etkilediği, nazogastrik tüp (?=- 40.574) ve ameliyat sonrası konstipasyon gelişme durumu (?=-17.455) ise negatif yönde etkilediği saptandı (p<0,05). Çalışmada erken ayağa kaldırmada rehber kullanılan hastaların mobilizasyon olma durumları ve bağırsak hareketlerinin daha erken başladığı bulundu. Bu sonuçtan yola çıkarak erken ayağa kaldırmada rehber kullanımının hastaların iyileşme süresi, komplikasyon gelişim oranlarını azaltmada etkili olduğunu göstermektedir.Öğe Hemşirelik öğrencilerinin ağrı yönetimi konusunda bilgi ve tutumları(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Tosun, Nurten; Yesilyurt Tetik, TugbaBu çalışma hemşirelik öğrencilerinin ağrı yönetimi konusunda bilgi ve tutumlarını belirlemek amacıyla tanımlayıcı türde yapıldı. Araştırmanın örneklemini İstanbul ilinde bir vakıf üniversitesinin hemşirelik bölümünde ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıfta öğrenim gören 129 hemşirelik öğrencisi oluşturdu. Verilerin toplanmasında Öğrenci Tanıtım Formu, Hemşirenin Ağrı ile İlgili Bilgi ve Tutum Anketi (KASRP-N) kullanıldı. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde yüzde, ortalama, ShapiroWilk testi, MannWhitney U testi, Kruskal Walls ve Thamne’s T2 testleri kullanıldı. Çalışmaya katılan öğrencilerin %82,2’sinin kadın, %72,8’inin eşit oranda üçüncü ve dördüncü sınıfta, %62’sinin Anadolu/Fen lisesi mezunu olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin KASRP-N ölçeğinden aldıkları ortalama puan 13,48±3,60 olup; ölçek sorularına doğru yanıt verme oranı %34,5 ile zayıf düzeyde bulunmuştur. Başarı puanlarının öğrencilerin tanıtıcı özellikleri ile karşılaştırıldığında Öğrencilerin eğitim gördüğü sınıf, daha önce herhangi bir derste ağrı konusu anlatılma durumu, en sık yaşanılan ağrı tipi ve ağrının nedeninin varlığı değişkenleri ile KASRP-N toplam ölçek puanları arasında anlamlı bir farklılık olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). Çalışmadan elde edilen bu sonuca göre hemşirelik eğitiminde öğrencilerin ağrı ve ağrı yönetimi ile ilişkili yetersiz olduğu konulara daha fazla yer verilmesi ve farklı öğretim yöntemlerinin kullanılması önerilebilir.Öğe Hemşirelerin meme kanseri riskine ilişkin farkındalıklar ve aldıkları önlemler(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Neziroglu, Damla; Akyolcu, NerimanAraştırma, hemşirelerin meme kanseri riskine ilişkin farkındalıklarını ve meme kanseri riskine yönelik aldıkları önlemlerin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak planlandı ve gerçekleştirildi. Araştırmanın evrenini oluşturan 400 hemşireden, örneklem büyüklüğünü belirlemek için yapılan güç analizinde %80 güç ve 0.05 tip1 hata ile çalışmaya minimum 194 hemşirenin dâhil edilmesi gerektiği bulundu. Araştırmaya katılmayı kabul etmeyen hemşireler ile ilk ve acil yardım, elektronörofizyoloji teknikerliği gibi bölümlerden mezun olup, hemşire statüsünde çalışanlar, araştırmaya dâhil edilmedi. Araştırmanın örneklemini, çalışmaya katılmaya gönüllü, toplam 289 hemşire oluşturdu. Araştırmanın verileri 4 Ekim 2019 – 30 Kasım 2019 tarihleri arasında araştırmacı tarafından hazırlanan “Veri Toplama Formu” ile toplandı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistikler niteliksel veriler için kişi sayısı ve yüzde olarak verildi. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında dağılımın özelliğine göre Pearson Ki-Kare testi, Yates Düzeltmeli Ki-Kare testi veya Fisher’in kesin ki kare testleri kullanıldı. Araştırmaya katılan hemşirelerin %89,6’sının (n=259) meme kanserine ilişkin bilgileri olduğu, %75,1’inin meme kanseri ile ilgili bilimsel bir toplantı ya da eğitim programına katılmadığı; hemşirelerin meme kanseri risk faktörlerine ilişkin yanıtlarının dağılımlarına bakıldığında; %79,6 - %26 aralığında risk faktörlerine doğru yanıt verdiği; hemşirelerin meme kanseri risk faktörlerinden kendilerinde var olma durumlarına ilişkin verdikleri yanıtlara bakıldığında; %69,2’sinin gece vardiyasında çalıştığı, %46’sının sigara kullandığı, %35,6’sının 29 yaş üzerinde olup hiç doğum yapmadığı, %10,7’sinin yakın akrabada kanser öyküsü olduğu, %6,2’sinin HRT gördüğü, %1’inin diğer memede kanser olduğu bulundu. Hemşirelerin meme kanserinden korunmaya yönelik aldıkları önlemler incelendiğinde; %7,3’ünün meme kanseri risk hesaplaması yaptırdığı, %33,8’inin ayda 1 kez KKMM uyguladığı, %6,2’sinin düzenli fizik muayene yaptırdığı, %20,4’ünün düzenli egzersiz yaptığı, %44,3’ünün beslenme şekline dikkat ettiği, %37,4’ünün stresle baş etmede güçlük yaşadığı, %27’sinin kilo kontrolüne özen göstermediği, %5,2’sinin tarama programlarına katıldığı, %11,1’inin mamografi çektirdiği saptandı. Risk gurubunda olan hemşirelerden, yakın akrabasında meme kanseri olanlarda, memede bir değişiklik görüldüğünde hekime başvurma oranlarının (%64,5), yakın akrabasında meme kanseri olmayanlardan, istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu (p<0,05), hormon replasman tedavisi (HRT) olan hemşirelerin KKMM yapma oranının (%88,8), HRT olmayan hemşirelerden, istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu (p<0,05), selim meme hastalığı olan hemşirelerde, memede bir değişiklik görüldüğünde hekime başvurma, tarama programlarına katılma ve bireysel meme ultrasonu ya da mamografi çektirme oranlarında gözlenen farklılığın, istatistiksel olarak da anlamlı olduğu saptandı (p<0,05). Sonuç olarak; hemşirelerin meme kanseri riskine yönelik bilgisinin kısmen yeterli olduğu, farkındalıklarının ve meme kanserinden korunmaya yönelik aldıkları önlemlerin beklenen ve istenilen düzeyde olmadığı saptandı.Öğe Ameliyathanede çalışan hemşirelerin profesyonel değerlerinin ve etik duyarlılıklarının belirlenmesi(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Yumusak, TugbaAraştırma, ameliyathanede çalışan hemşirelerin profesyonel değerleri ve etik duyarlılıklarının belirlenmesi amacı ile tanımlayıcı ve kesitsel türde yapıldı. Çalışmanın örneklemini Adana İl’inde yedi hastanenin ameliyathanesinde çalışan, çalışmaya katılmayı kabul eden 157 hemşire oluşturdu. Veriler Şubat-Nisan 2020 tarihleri arasında, Tanıtıcı Özellikleri İçeren Form, Profesyonel Değerler ve Ahlaki Duyarlılıklar Ölçeği ile toplandı. Verilerin değerlendirmesinde ortalama, standart sapma, Mann Whitney U ve Kruskal Wallis, Spearman korelasyon testleri kullanıldı. Çalışmada hemşirelerin %45,9’unun 36-45 yaş grubunda,%83,4’ünün kadın,%63,7’sinin lisans mezunu, %68,2’sinin devlet hastanesinde, %19.1’inin 16-20 yıl çalıştığı belirlendi. Ameliyathane hemşirelerinin etik duyarlılık (80,88±23,32) ve profesyonel değerler (125,87±18,42) puan ortalamaları iyi düzeyde bulundu. Etik duyarlılıkta 36-45 yaş grubunda, etik ile ilgili hizmet içi ve oryantasyon eğitimi alanların otonomi ve çatışma alt boyutunda anlamlı farklılık bulundu. Yaş ve çalışma yılı artıkça etik duyarlılık ve profesyonel değerlerin arttığı; eğitim durumu, cinsiyet, medeni durum, çalışılan birim ve mesleği isteyerek seçmenin etkilemediği belirlendi (p>0.05). Ameliyathane hemşirelerinin etik duyarlılıkları ile profesyonel değerleri arasında negatif yönde zayıf ilişki bulundu. Çalışmada ameliyathane hemşirelerinin profesyonel değerler ve etik duyarlılıklarının iyi düzeyde olduğu saptandı. Hemşirelerin etik sorunları tanıma ve çözüm sağlamada mezuniyet öncesi eğitim programlarının güçlendirilmesi, mezuniyet sonrası sürekli eğitim programlarının yaş grupları ve deneyim süresi göz önüne alınarak yapılmasının profesyonel değerler ve bakımın kalitesini artırmada yararlı olacağı önerilebilir.Öğe Ameliyat öncesi ağrı korkusunun ameliyat sonrası ağrı ve genel konfor düzeyine etkisi(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Carik, SelmaBu çalışma cerrahi hastalarında ameliyat öncesi ağrı korkusunun ameliyat sonrası ağrı ve genel konfor düzeyine etkisinin belirlenerek ağrı korkusuna yönelik hemşirelik bakımının geliştirilmesi amacı ile tanımlayıcı ve kesitsel türde gerçekleştirildi. Çalışmanın örneklemini, bir üniversite hastanesinin genel cerrahi kliniğinde Aralık 2019 ve Şubat 2020 tarihleri arasında cerrahi girişim uygulanan, çalışmaya alınma kriterlerini karşılayan, istekli ve onamı alınmış 203 hasta örneklemi oluşturdu. Verilerin toplanmasında hastaların Tanıtıcı Özelliklerini İçeren Bilgi Formu, Görsel Kıyaslama Skalası, Genel Konfor ve Ağrı Korkusu ölçekleri kullanıldı. Verilerin istatiksel değerlendirilmesinde yüzde, ortalama student t-testi ve ANOVA, Mann Whitney u-testi ile Kruskall Wallis testleri kullanıldı. Çalışmaya alınan hastaların %62,6'sının kadın, % 36'sının 50-65 yaş grubunda, % 48,3'ünün ortaokul mezunu, % 39,4' üne anüs ve rektum cerrahi girişimi uygulandığı belirlendi. Hastaların ameliyat öncesi dönemde orta düzeyde (80,15±22,69) ağrı korkuları, ameliyat sonrası dönemde orta düzeyde (5,17±2,72) ağrı deneyimlediği ve konfor düzeylerinin de genel ve alt boyutlarının iyi düzeye yakın (128,73±12,03) saptandı. Çalışmada kadınlarda ve analjezik kullanan hastaların ameliyat öncesi ağrı korkuları yüksek, evlilerin ağrıyı daha fazla hissettiği, 18-33 yaş grubunda yer alanların konfor düzeyleri düşük (p <0.05) bulundu. Hafif ve orta şiddetli ağrısı olan hastaların ağrı korkularında artma olmasına karşın konfor düzeylerinde azalma olduğu belirlendi (r=0,248; p=0.006). Çalışmada ameliyat öncesi ağrı korkusunun hastaların konfor düzeylerini etkilediği sonucuna ulaşıldı. Ameliyat öncesi hastaların ağrı korkusunun azalmasına/önlenmesine yönelik eğitim, tamamlayıcı ve alternatif tedavi yaklaşımlarından kullanılmasının yararlı olacağı önerilmektedir.Öğe Kolonoskopi öncesi bağırsak hazırlığında uygulanan farklı protokollerin hastalarda uyum, tolerans ve konfor düzeylerine etkisinin karşılaştırılması(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Delicay, SendagBu çalışma hastalara kolonoskopi öncesi bağırsak hazırlığında uygulanan farklı protokollerin hastalarda uyum, tolerans ve konfor düzeyine etkisini karşılaştırmak amacı ile yapıldı. Adana ilinde bir üniversite hastanesinin endoskopi ünitesinde Mart-Temmuz 2020 tarihleri arasında polietilen glikol (PEG) (53) ve macrogol (53), sennoid+lavman (53) içeren üç farklı protokol 159 hastaya uygulandı. Veriler hastaların uyum, tolerans ve konfor düzeylerini sorgulayan "Kolonoskopi Veri Toplama Formu" ile toplandı. İstatiksel analizinde ki-kare, One-Way ANOVA, Kruskal Wallis, Post Hoc testleri kullanıldı. Protokol grubunda yer alan hastaların BKI (Beden Kitle İndeksi) dışında yaş, cinsiyet, eğitim durumu, sigara kullanımı, kronik hastalık, ilaç kullanımı, alerji durumlarının benzer olduğu bulundu (p>0,05). İşlem öncesi hastaların protokollere uyumunda sennoid+lavman protokolünün aç kalma ve sıvı alma durumları (p=0,045), hazırlık protokollerine uyum ve solüsyonu içme miktarının daha yüksek olduğu (p>0,05) belirlendi. Hastaların tolerans düzeyleri incelendiğinde sadece PEG protokolü uygulanan hastalarda bulantı, kusma, halsizlik, yorgunluk düzeyleri daha düşük olmakla birlikte anlamlı (p<0,05) bulundu. Bağırsak temizlemedeki etkinlikleri karşılaştırıldığında anlamlı farklılık (p>0,05) saptanmadı. İşlem sonrası hastaların konfor ve uyumları benzer olmakla birlikte sennoid+lavman protokolü uygulanan hastaların daha fazla yardım gereksim duydukları (p<0,05) bulundu. Çalışmada hastaların sennoid+lavman protokolüne daha iyi uyum sağlamalarına karşın tolerans ve konfor bakımından PEG protokolünün kısmi üstün olduğu bulundu.Öğe Cerrahi hemşirelerinin ameliyat öncesi açlık süresine ilişkin tutumlarının ve bilgi düzeylerinin belirlenmesi(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Isler, ArzuAraştırma, cerrahi kliniklerde çalışan hemşirelerin ameliyat öncesi açlık süresine ilişkin tutumlarının ve bilgi düzeylerinin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı türde yapıldı. Araştırmanın örneklemini cerrahi kliniklerde çalışan 214 hemşire oluşturdu. Veri toplamada, araştırmacı tarafından hazırlanan ameliyat öncesi açlık süresi bilgi ve tutum formu kullanıldı. Verilerin değerlendirilmesinde sayı ve yüzde olarak, sürekli ölçümler ortalama ve standart sapma, Kolmogorov-Smirnov/Shapiro-Wilk Testleri, Mann-Whitney U testi, Kruskal Wallis testleri kullanıldı. Araştırma sonucunda; hemşirelerin ameliyat öncesi açlık süresi ile ilgili bilgi düzeylerinin orta, tutum düzeylerinin de iyi olduğu bulundu. Sağlık meslek lisesi mezunu olan ve toplam çalışma yılı 1 yıl ve aşağısı olan hemşirelerin ameliyat öncesi açlık süresine ilişkin bilgi puanlarının düşük olduğu tespit edilmiştir (p=0,038). Klinikte çalışma süresi 16 yıl ve üzeri olan hemşirelerin tutum puanlarının düşük olduğu tespit edilmiştir (p=0,014). Hemşirelerin ameliyat öncesi açlık süresine ilişkin bilgi durumları ile tutumları arasında pozitif yönlü bir korelasyon varlığı saptamıştır (r=0,305, p<0,001). Bilgi düzeylerini belirlemede ameliyat öncesi hasta hazırlığı ve açlık süreleri ile ilgili eğitim alma değişkenin (?=-1,574) negatif etki ettiği gözlenirken, eğitim düzeyinin (?=0,907) pozitif yönlü bir etkisi olduğu anlaşılmıştır. Tutum davranışlarını belirlemede ameliyat öncesi hasta hazırlığı ve açlık süreleri ile ilgili eğitim alma değişkenin (?=-1,301) negatif, pozisyon değişkenlerinin (?=0,408) pozitif yönlü bir etkisi olduğu anlaşılmıştır. Hemşirelerin %75,2'sinin gece yarısından sonra hastaların aç bırakılmasına yönelik geleneksel uygulamaları devam ettirdikleri tespit edildi. Bu sonuçlar doğrultusunda tüm sağlık çalışanlarına ameliyat öncesi açlık süresine yönelik eğitimlerin sunulması, rehberler doğrultusunda ameliyat öncesi açlık süresi ile ilgili kurum protokollerinin oluşturulması, oral alım kısıtlaması ile ilgili daha fazla çalışma yapılması önerilir.Öğe Karaciğer nakli bekleme listesindeki hastaların nakilden beklentilerinin ve yaşadıkları güçlüklerin belirlenmesi(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Comert, GulhanKaraciğer transplantasyonu, farklı tedavi yöntemleri ile tedavisi olmayan, karaciğer yetmezliğindeki hastalara önerilen tek tedavi yöntemi olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışma karaciğer nakli bekleme listesindeki hastaların nakilden beklentilerinin ve yaşadıkları güçlüklerin belirlenmesi amacı ile gerçekleştirilmiştir. Bir üniversitesi hastanesinin organ nakil merkezinin bekleme listesinde yer alan 37 hastanın tamamı çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Çalışmada nicel yöntem kullanılmış, araştırmacı tarafından 37 hasta üzerinden veriler toplanmıştır. Nicel verilerin analizinde sayı, yüzde, Ki Kare test ya da Fisher test istatistiği kullanıldı. Ölçek toplam puan karşılaştırılmasında ise Student t-testi ve ANOVA analizleri kullanılmıştır. Karaciğer nakli bekleme listesindeki hastaların nicel araştırmadan elde edilen sonuçlara göre hastaların cinsiyet, medeni durum, gelir durumları, hastalık tanısı zamanı ve nakil bekleme zamanı değişkenleriyle karaciğer nakli sırasında yaşadıkları sorun ve güçlükler üzerinde istatistiksel açıdan anlamlı farklılıklar olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). Araştırmadan elde edilen bulgular ışığında hastaların aile yaşadıkları yerler, aile tipleri, yaş ve yaşadıkları sorun, güçlükler üzerinde önemli bir etken olmadığı belirlenmiştir. Ayrıca yine hasta gruplarının nakilden pek fazla ümitleri olmasa da kısmen de olsa nakil olabilme düşüncelerinin hayata karşı pozitif kalabilmelerine imkan tanıdığı görüşüne varılmıştır.Öğe Laparoskopik kolorektal cerrahi sonrası kahve tüketiminin bağırsak hareketlerine ve hastanede kalma süresine etkisi(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Bildirici, CigdemKahvenin sağlıklı kişilerde genel sağlık, merkezi sinir sistemi, kardiyovasküler sistem ve bağırsak hareketleri üzerindeki olumlu etkileri bilinmektedir. Ancak son yıllarda yapılan birkaç çalışmada cerrahi girişim sonrası bağırsak hareketlerini hızlandırmak amacı ile kahve tüketiminin güvenli ve etkili bir yöntem olduğu belirtilmektedir. Bu çalışma laparoskopik kolorektal cerrahi sonrası kahve tüketiminin bağırsak hareketlerine ve hastanede kalma süresine etkisini değerlendirmek amacıyla randomize olmayan çalışma olarak planlandı ve yapıldı. Araştırma Kasım 2018-Haziran 2019 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin genel cerrahi kliniğinde çalışmaya katılmaya kabul eden 25’i deney, 25’i kontrol grubunu oluşturmak üzere toplamda 50 hasta çalışmanın örneklemini oluşturdu. Veri toplamada sosyodemografik özelliklere ilişkin soru formu, bağırsak seslerini dinlenmek amacı ile üniversite hastanesi ile biyomedikal mühendisliği işbirliği ile geliştirilen dinleme aracı ve hasta takip formu kullanıldı. Kontrol grubundaki hastalara ameliyat sonrası normal beslenme prosedürü uygulandı, deney grubunda hastalara ise ameliyat sonrası 6.saatten itibaren günde üç kez 100 ml suya bir çay kaşığı (25 mg) kahve (süt ve şeker eklenmemiştir) araştırmacı tarafından hazırlanarak içirildi. Kontrol ve deney grubundaki hastaların, gaz ve gaita çıkarım süresi, bağırsak hareketleri, ilk mobilizasyona başlama süresi ve hastanede kalma süresi takip edildi. Verilerin değerlendirilmesinde yüzde, ortalama, standart sapma, Ki Kare, Fisher, Student t-testi ve ANOVA kullanıldı. Çalışmaya katılan hastaların % 50,0’sinin kolon kanseri tanısı, yaş ortalamaları 58,72±13,25, BKI indeksinin 26,57±4,75, % 58,0’inin erkek, %42,0’sinin ilkokul mezunu olduğu belirlendi. Her iki grubun sosyodemografik özelliklerinin (cinsiyet, cerrahi girişim türü, yaş ortalaması, BKI indeksi, eğitim durumu) homojen olduğu saptandı. Hastaların kahve tüketimi sonrası % 88’i olumlu duygu ve düşünceler ifade etti. Hastaların laparoskopik kolorektal cerrahi sonrası, kahve tüketiminin bağırsak hareketlerinde ve hastanede kalma süresinde istatistiksel olarak etkili olmamasına karşın (p >0.05) bağırsak hareketlerinin kontrol grubundaki hastalara göre 3 saat daha erken başladığı ve hastanede bir gun daha az kaldığını belirlendi. Gaz ve gaita çıkarım süresi üzerinde de etkili olduğu bulundu (p<0,021). Bu konu ile ilgili daha geniş örneklem üzerinde çalışmalar yapıldığı takdirde bir kaç yıl içerisinde laparoskopik kolorektal cerrahi sonrası bağırsak hareketlerini artırmak amacı ile kahve tüketiminin hemşirelik girişimleri arasında yer alabileceği, hasta konforunu arttıracağı ve komplikasyon gelişimini azaltacağı söylenebilir.Öğe Yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerde merhamet yorgunluğunun hasta güvenliğine etkisi(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Karaca, SenaySağlık çalışanlarında çok fazla görülen merhamet yorgunluğunun, özellikle yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerde fiziksel, ruhsal ve duygusal yönden olumsuz etkileri bulunmaktadır. Bu olumsuz etkiler hemşirelerin çalışma performanslarında düşüşlerin yaşanmasına neden olabileceği gibi hasta güvenliğini de tehdit edebilmektedir. Bu çalışma bir üniversite hastanesinin yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerinde, merhamet yorgunluğunun hasta güvenliğine etkisini belirlemek amacı ile tanımlayıcı ve kesitsel türde çalışma olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini, Adana ilinde bir üniversite hastanesinin yoğun bakım ünitesinde çalışan ve araştırmaya dahil olma kriterlerini karşılayan 81 hemşire oluşturmuştur. Veri toplamada literatür bilgisi ve araştırmacıların deneyimleri ile hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu”, “Tıbbi Hataya Eğilim Ölçeği” ve “Çalışanlar İçin Yaşam Kalitesi” ölçeği kullanılmıştır. Verilerin istatiksel olarak değerlendirilmesinde yüzde, ortalama, standart sapma, student t-testi ve ANOVA analizleri kullanılmış olup, tüm testlerde istatistiksel önem düzeyi 0,05 olarak alınmıştır. Araştırmaya katılan hemşirelerin % 35,8’i 25 yaş ve altında, % 82,7’si kadın, % 58,0’i evli, % 51,9’u lisans mezunu, % 35,8’i 6 ila 10 yıl arasında çalışma yılına sahip olduğu bulundu. Yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerin% 75,3’ü merhamet yorgunluğu yaşadığını, % 64,2’si iş yükünün fazla olmasının, % 51,9’u hastanın genç olmasının merhamet yorgunluğunu etkileyen faktörler olarak belirtmiştir. Hemşirelerin tıbbi hataya eğilim ölçeğinden aldıkları genel ölçek toplam puan ortalaması 230,13±15,60 ortalama ile düşük eğilimli olduğu bulundu. Merhamet yorgunluğu ise 20,83±12,77 puan ortalaması ile ortalamanın altında saptandı. Tükenmişlik ve merhamet yorgunluğu konusunda hemşirelerin eğitim düzeyleri ve çalışma süreleri arttıkça azalma yaşadıkları bulundu. Merhamet yorgunluğu ile hasta güvenliği arasında pozitif yönde ilişki (r=0.262) belirlenmiştir.Öğe Çocuk cerrahisi hastaları anne ve babalarının ameliyat öncesi anksiyete ve depresyon düzeylerinin değerlendirilmesi(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Dogan, MineFakültesi Balcalı Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniği’ne ameliyat edilmek üzere yatırılan çocukların ebeveynlerinin anksiyete ve depresyon düzeylerinin değerlendirilmesi amacıyla tanımlayıcı ve kesitsel türde yapıldı. Araştırmanın evrenini araştırmanın yapıldığı tarihlerde Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniği’ne ameliyat edilmek üzere yatırılan tüm çocukların ebeveynleri; örneklemini ise çalışma kriterlerine uygun olan 82 çocuğun 164 ebeveyni oluşturdu. Her çocuğun anne ve babası çalışmaya dahil edildi. Araştırmanın verileri; Çocuk ve Ebeveyni Tanıtıcı Bilgi Formu, Beck Anksiyete ve Beck Depresyon Ölçeği ile toplandı. Verilerin istatistiksel analizinde SPSS 22.0 paket programı kullanıldı. Sayı, yüzde, ortalama ve standart sapma (minumum-maksimum), Mann Whitney U testi ve Kruskal Wallis testi ve korelasyon (Spearman’s rho) analizleri kullanıldı. Tüm testlerde istatistiksel önem düzeyi p?0,05 olarak alındı. Araştırmada yer alan ameliyat olacak çocukların yaş ortalaması 6,66±5,13 olup çocukların %56,1’i erkek, %43,9’u kızdı. Çocukların %39’unda ameliyat geçmişi gözlenirken, %30,5’inin inguinoskrotal bölge ameliyatı endikasyonu ile hastaneye başvurduğu belirlendi. Araştırmaya katılan annelerin yaş ortalaması 35,41±7,38 ve %45,1’inin ilkokul mezunu olduğu, araştırmaya katılan babaların yaş ortalaması 38,54±6,42 ve %35,4’ünün ilkokul mezunu olduğu belirlendi. Ebeveynlerin %58,5’inin Adana dışında ikamet ettiği, %59,8’inin orta düzey bir gelire ve %86,6’sının hasta çocuğundan ayrı bir çocuğa daha sahip olduğu saptandı. Çalışmaya katılan annelerinin BAÖ ve BDÖ toplam puan ortalamaları ile babaların BAÖ ve BDÖ toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark belirlendi ve annelerin BAÖ ve BDÖ puan ortalamalarının babaların BAÖ ve BDÖ puan ortalamalarından anlamlı şekilde daha yüksek olduğu saptandı. Annelerin BAÖ puan ortalamaları ile annelerin BDÖ puan ortalamaları arasında (r?0,51) ve babaların BAÖ ile BDÖ puan ortalamaları arasında (r?0,71) (p<0,05) ile pozitif yönlü orta düzeyde bir ilişki belirlendi. Elde edilen bulgular ışığında çocukları ameliyat olacak annelerin anksiyete ve depresyon seviyeleri ile babaların anksiyete ve depresyon seviyeleri karşılaştırıldığında; annelerin anksiyete ve depresyon seviyelerinin daha yüksek olduğu belirlendi. Bu özden hareketle, çocuk cerrahisi kliniğinde çalışan hemşirelerin çocukları ameliyat olacak ebeveynlerin anksiyete ve depresyon düzeylerini değerlendirilerek, bu konuda ebeveynlere psikososyal destek sağlamaları önerilebilir.Öğe Cerrahi yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerin deliryuma yönelik bilgi, tutum ve bakım uygulamalarının değerlendirilmesi(İstinye Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Baspinar, TulayYoğun bakımda yatan hastalarda çok fazla görülen deliryum, oryantasyon kaybı dikkat ve belleğin bozulmasıyla karakterize, gün içinde değişim gösteren konfüzyonel bir durumdur. Deliryumu tanılama, bakım ve tedavisi konusunda bilgi ve beceriye sahip olmak, yoğun bakım hemşireleri için oldukça önemlidir. Bu araştırma bir üniversite hastanesinin yetişkin cerrahi yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerin deliryuma yönelik bilgi, tutum ve bakım uygulamalarının değerlendirilmesi amacıyla tanımlayıcı ve kesitsel türde çalışma olarak gerçekleştirildi. Araştırma Ekim – Aralık 2018 tarihleri arasında beyin cerrahi, kalp damar cerrahi, anesteziyoloji ve re-animasyon, göğüs cerrahi ve genel cerrahi yoğun bakım ünitesinde çalışan tüm hemşireler (69) araştırmanın evrenini, araştırmaya katılmayı kabul eden 63 yoğun bakım hemşiresi ise araştırmanın örneklemini oluşturdu. Veri toplamada araştırmacı tarafından geliştirilen sosyodemografik özelliklere ilişkin soru formu, deliryum ile ilgili bilgi, tutum ve uygulamaların değerlendirildiği anket formu kullanıldı. Veriler yüz-yüze görüşme yöntemi ile toplandı. Verilerin değerlendilmesinde sayı ve yüzde olarak; sürekli ölçümlerde ortalama ve standart sapma student t testi, pearson korelasyon analizi yöntemi kullanıldı. Araştırmaya katılan hemşirelerin yaş ortalamaları 31,6±6,7 olduğu, 7,3±5,8 yıldır bulundukları YBÜ’sinde çalıştığı, %63.5’inin deliryuma yönelik eğitim aldığı, bilgi sahibi olduğu, %50.8’nin deliryumu tanılamada form kullanmadığı, bilgi düzeyleri (10,3±4.0) ve tutumlarının (33,4±4,5) iyi düzeyde olduğu saptandı. Tanıtıcı özellikler ile bilgi düzeyi, tutum ve bakım uygulamaları karşılaştrıldığında kadın cinsiyete sahip olanların bakım uygulamalarında daha etkili olduğu, hemşirelerin yaş düzeyleri arttıkça deliryum bilgi puan ortalamaları ve bakım uygulama puan ortalmalarının da artış gösterdiği saptandı. Araştırma sonucunda yoğun bakımda uzun süre çalışmanın getirdiği deneyim, tutum ve uygulamayı etkilediği görülmektedir. Yoğun bakım hemşirelerine, deliryum risk faktörleri ve sonuçları konusunda hizmet içi eğitimlerin verilmesi, hemşirelerin, ii deliryumu tanılamada ölçek kullanması için teşvik edilmesi ve yoğun bakım ünitelerine yeteri kadar eleman desteği verilmesi önerilir.